Ne Palandöken anlatabilir sarp kayalarımı size, ne de Ağrı Dağının efsanesi. Uludağ ulu mudur benim yüksekliğim ve tehlikelerim kadar? Bir zamanlar, eteğimde başlattınız serüvenlerinizi… Ben “Himaleyalar”ım… Bağrımdan kopup gittiniz başka ellere. Memleketler edindiniz dünyanın dört bir yanını. Sizler oluşturdunuz yeryüzünün toplumsal coğrafyasını.

Gittiniz Macar oldunuz, gittiniz Bulgar oldunuz. Kimileriniz şanlı birer Osmanlı oldunuz, Fatih oldunuz, Yavuz oldunuz, Kanuni oldunuz. İnsanlığa huzur verdiniz.

Adaleti merhameti sizler öğrettiniz. Güzel çağrı ulaşır ulaşmaz kulaklarınıza, hemen tabii oldunuz en son nura. Çelik soğuğu sularımda temizlendi ruhlarınız beş vakit. Tepelerim muştularla yankılandı her çağrıda. “Hayyalessalah”. Hayrı ve bereketi gözledim sizlerle.

Kaç kadın kundaktaki evladının sıcaklığını kaybetti ve ağladı, kaç idikut (kutlu) yiğit kangren oldu bilinmez ayazımda. Kılıç tutan eller kurudu zemheri zamanlarımda. Cirit atan kollar tutmaz oldu. Toylar, şenlikler unutuldu üzerimde. Hüzün ve ağıt yoldaş oldu yüz yıllarca. Eteklerimde oynaşan yiğit çocukları babalarının yaşına eremedi. Keçelerin içinde sarılı dondu ihtiyarlar, zulümden kaçarlarken. Gergeflerde inceliği ve zarafeti dokuyan eller tanıdım. İlmek ilmek kadifeyi yumuşatan parmaklar… Kadınlar, iffetlerini ölmeden teslim etmedi bu güne kadar ve bundan sonra. İmtihanın büyüğünü gördüm sizinle, sabrın güzelliğine şahit oldum… Benim görkemim onları zalimlerin elinden kurtarmaya yetmedi. Kuytularım gizleyemedi masumiyetlerini. Hainlerin kini, benim rakımlarımdan, zulmün öfkesi, yüksekliğimden daha büyük.

Himalayalardan işitilen feryatlar bunlar duyuyor musunuz? Oralarda sekiz milyon kardeşimiz acı çekiyor. Bakarsanız, bir Çinli ve Uygur’u birbirinden ayıramazsınız ama onlar farkı çok iyi biliyorlar. Zorla dillerinden ve dinlerinden uzaklaştırılıyorlar. Her bahaneyle eziyet ediyorlar. Çünkü en büyük kabahatleri; Müslüman olmak. İslam topraklarında en büyük piyasayı bulan büyük zalimler, bir “din savaşı” açmış durumdalar. Biz Müslümanlarsa başımızda İsrail yıldızı motifli takkelerle kılıyoruz namazlarımızı. Made in chine yazan başörtüleri takıyoruz Allah’ın rızası için. Çin malı saatlerimizi kuruyoruz teheccüd vakitlerine. Ondan uyanamıyoruz desenize… Hacdan kucaklar dolusu, Çin yapımı hediyeler getiriyoruz sevdiklerimize. İnanmıyorsanız seccadelerinizin etiketlerine bir bakın. Çin ve küfür zihniyetinin dayattığı çizgi filmler izletiyoruz çocuklarımıza. Sinemalarda gizli veya açık mesajlarla asimile ediliyoruz. Kültürlerini çocuklarımıza hevesle öğretiyoruz. Dövüş sanatlarını öğreniyoruz. Belki de bazılarımız Çin lokantalarına gitmeyi itibar zannediyoruz. Habersiz yaşıyoruz dünyadan. Uyuşturulmuşçasına sıramızı bekliyoruz. Milleti için ölmeyi farz bilenlere kulaklarımızı tıkıyoruz. Yaşamanın borç ve ödünç olduğu dünyada yanılıyoruz bir kez daha. Yanı başımızda dönen dolaplar, akıtılan kanlar Çin’i gölgede bırakıyor. Zulmu sadece İsrail yapmıyor ki. Sırplar kara zalim değil sadece. Ruslar, haçlı zihniyetleri, hepsi… Bize hatırlatıyor “KÜFÜR TEK MİLLETTİR” Altını çiziyorlar gerçeğin.

Evvela duaya, sonra istikrarlı ve bilinçli, tavizsiz bir boykota ve yapabileceğimiz her ne varsa O’na davet ediyoruz sizleri. Selamlar, sevgiler…

Betül ŞATIR