Dünyanın en zengin insanlarından biri olsanız ve para sizin için hiç bir sorun teşkil etmese, gönlünüzün sarayını dünyanın neresinde ve nasıl bir tarz ile inşa etmek isterdiniz? Özellikle de İslam sanatları hayranı isteniz?

Rabbimiz önce gönül zenginliği versin tabii,  gözümüz de gönlümüz de dünyalık zenginliklerde değil elhamdülillah.

Ama Allah (c.c.) Hz. istediğinde de istediği kişiyi bu nimetine gark edebiliyor.

Nerede ve nasıl sorusuna geri gelirsek, bir çoğumuzun İslam eserlerine olan hayranlığını göz önünde bulundurarak söyleyebilirim ki; gönüllerimizde birbirine benzer hayaller taht kuracaktır.

Madem ki çok zenginiz, öyleyse hayalimizi dilediğimiz kadar geniş tutalım. Şöyle geniş, ferah, belki de saray yavrusunu andıran, hatta ve hatta her soluğumuzda tarihimizi, kültürümüzü nefes nefes içimize çekebileceğimiz, her köşesi çok özel ve nadide İslam sanatları eserleriyle bezenmiş, konforu da aynı anda barındırabilen huzur veren bir mekan… Üstüne üstlük, bir de tropikal bir iklimde, denize nazır, palmiyeler arasında olduğunu hayal edelim şimdi… Çok mu abartıyorum dersiniz?

Bizler hayal kuraduralım, bundan neredeyse 1 asır öncesi, bu zenginlik nimetine gark olmuş Doris Duke adında bir bayan, henüz yirmili yaşlarındayken, baba mirası paralarıyla, aşık olduğu Hawaii adalarında böyle bir malikane yaptırmış bile. Buranın adı “Shangri La”.

Shangri La’yı ziyaretim

Hayranlığım, henüz içeri bile adım atmamışken bahçe kapısının önünde başlamıştı. Gezi rehberimizin kurduğu ilk cümlede geçen “İslam Sanatları” kelimelerinin kulağıma gelen ahenkli sesi, vatan hasreti çeken beni tam on ikiden vurmuş ve diğer turistlerin yanında göğsümü kabartmaya yetmişti bile.

Tur esnasında, rehberimizin tatlı anlatımıyla, İslam sanatlarını özel kılan narin estetiğine, canlı ruhuna, üstün değerlerine, incelik, renk ve tasvirlerine, hikayelerine, görkemine ve muhteşemliğine bir daha tanık olmakla birlikte, vatanımdan ve diğer İslam ülkelerinden bu kadar uzakta, böylesi bir görkemle karşımda duruyor olmasını olağanüstü bir durum olarak değerlendirmiştim.

Doris Duke ve Shangri La

Doris Duke hanımefendinin özel hayatına girmeyeceğim, onu daha yakından tanımak isteyenler onunla ilgili bilgilere kolaylıkla ulaşabilirler. Ama İslam sanatları eserlerine olan hayranlığı ve koleksiyon tutkunluğu dikkate şayan.

1935’de, balayı için İslam ülkelerini gezen ve hayran kalan Duke, “Shangri La”yı, İran, Orta Doğu ve Hindistan sarayları ve bahçelerinden esinlenerek, o zamanın şartlarında $1.4 milyon, bugünün parasına çevirdiğimizde ise 20,500,000 dolara tekabül eden paralarla inşa ettirmiş. Tabii sonradan koleksiyona eklenen yeni parçalar ve tadilatlar hariç.

O zamanlarda Hawaii adalarında yaşayan insanların derme çatma, palmiye ağaçlarının yapraklarıyla yapılmış bungalovlarda yaşadıklarını düşünecek olursanız, malikanenin değerini ve tarihi konumunu daha da iyi anlayabilirsiniz.

Shangri La’nın geniş koleksiyon yelpazesinde İran, Fas, Türkiye, Suriye, İspanya, Mısır ve Hindistan’dan eserler görmek mümkün. Shangri La tam 3,500 el yapımı eser, mobilya ve sanat eseri barındırıyor. Bu eserlerin hepsinin aynı çatı altında toplanması da tam 56 yıl sürmüş.

O zamanın şartlarında bin bir zahmetle, dünyanın en uzak köşelerinden toplanıp gemilerle buraya kadar getirtilen bu eserler, kaldırılıp camekan ardında tozlanmaya mahkum edilmemiş tabii. Tüm eserler Duke’un sanat zevkini ve tutkusunu teşhir ededursun, evin günlük kullanımında, dekorasyon ve konforunda bizzat hizmet görmüşler.

Suriyeli bir aileden satın alınma “Türk Odası”, kıbleye karşı konumlandırılmış olmasa da “İran mihrabı”, Fas saraylarından esinlenen oturma odası, Taj Mahal’den esinlenen banyo, nadide parçalardan sadece birkaçı.

Kısa sürede eşinden ayrılan ve hiç çocuk sahibi olmayan Duke, zevkine düşkün, bir o kadar da sanat aşığıymış. Yılların darbelerinden ve denizin rutubetinden koruyabilmek için, sahip olduğu bu eşsiz eserlerin bakımını bizzat kendi üstlenmiş ve her gün tek tek, çok itinalı bir şekilde bakımlarını yapmış. Yani kendini onların bakımına adamış, ta ki ölümüne kadar.

Muhteşem İslam Sanatları

Şimdilerde, bir vakfa ait olan ve mirasçısı bulunmayan bu eşsiz eserler, bizim muhteşem tarihimizi, inanç ve kültürümüzü, hiç bir kelama hacet bırakmadan, en etkileyici bir şekilde temsil etmektedirler.

Çağımızın İslam ile ilgili karalamalarına inat, bence bu eserlerin verdikleri mesaj tek:

İslam’ın hükmettiği yıllarda, tarih açıp tarih kapatan şanlı medeniyetler, kültürel, tarihi ve sanatsal anlamda en üst seviyelere ulaşmış, göz doldurmuş, takdir toplamış, hayranlık uyandırmış ve hala uyandırmaya devam etmektedir.  Üstelik tarihimiz ve geleneklerimiz hakkında bizim ya da başkalarının tüm ön yargılarını silebilecek kadar kuvvetli ve eşine az rastlanır bir eda ile.

Ecdadımız, her türlü zenginliğimizle çağlara damgasını öyle bir vurmuş ki, bunun yankıları bugün, dünyanın en canlı turistik merkezlerinden biri olan Hawaii’den bile duyulmaya ve dalga dalga yayılmaya devam ediyor. Evet, burası sıcak kumların, mavi suların ve palmiyelerin kesişme noktasında yetişmiş nadide bir inci,  burası “Shangri La İslam Sanatları Müzesi”.

Filiz Arslan

2010

Daha fazla bilgi için Shangri La Web sitesine bakılabilir.