Yeni Doğan Bakım Hemşiresi Nesibe S. Kütahyalıoğlu ile Söyleşi

Merhabalar, bize kendinizden, çalıştığınız alandan ve üniversitenizden kısaca bahseder misiniz?

Merhaba, ben Nesibe Sümeyye Kütahyalıoğlu. Ankara doğumluyum, evliyim ve bir kız çocuk annesiyim. Elhamdülillah, kendimi bildim bileli iyi bir öğrenci olmaya çalışıyorum. Şu an George Mason University School of Nursing’de doktora öğrencisi ve araştırma asistanı olarak görev yapıyorum. Doktora araştırma alanım yenidoğan hemşireliği, asistanlığım ise Adli Bilim (Forensic Science) üzerine. Lisans mezuniyetim Kütahya Dumlupınar Üniversitesi.

Klinik stajlarım sonucunda Çocuk Hastalıkları (Pediatri) alanında çalışmaya karar verdim ve mezuniyetim sonrasında Türkiye’nin en büyük yenidoğan yoğun bakım servisi olan Zekai Tahir Burak Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde yenidoğan yoğun bakım hemşiresi olarak göreve başladım. Burada edindiğim tecrübeler sonucunda bu alanda üzerine geliştirilmesi gereken birçok konu olduğunu fark ettim ve yenidoğan bakım şekilleri üzerine akademik olarak çalışmaya karar verdim. 2013 yılında Milli Eğitim Bakanlığı’nın YLSY bursunu kazandıktan sonra New York’ta Rochester Institute of Technology (RIT)’de bir yıl yoğunlaştırılmış İngilizce dil eğitimi aldım. Yüksek lisans eğitimimi yine New York’ta Syracuse University (SU) Çocuk ve Aile Araştırmaları (Child and Family Studies) alanında tamamladım ve yine aynı üniversitede öğretim asistanı olarak çalıştım.
Yüksek lisans eğitimim sürecinde babalık, babanın hamilelik sürecinde anneye desteği, bebeğine erken dönemde gösterdiği ilginin bebeğin gelişimine olan katkıları, babanın çocuğun dil, sosyal, cinsiyet/rol gelişimi üzerindeki etkileri üzerine okumalar ve araştırmalar yaptım. Doktora çalışmalarımda ise hemşirelik alanına tekrar döndüm ve Virginia’da George Mason University (GMU)’de eğitimime başladım. Şu an doktora eğitimimin dördüncü yılındayım ve hem tezimle uğraşıyorum hem de araştırma asistanı olarak çalışıyorum. Tezim için iki kurumdan; National Association of Neonatal Nurses (NANN) ve Sigma Theta Tau’dan karşılıksız burs kazanmak nasip olduktan sonra şu an yaptığım çalışma üzerine veri toplama aşamasına gelmiş bulunuyorum.

Şu anda alanınızda en revaçta olan çalışmalar nelerdir? Bu alanda uzmanlık yapanlar ileride ne gibi işlerle uğraşabilirler?

Sağlık sektöründe şu an en revaçta olan konu COVID tabii ki. Ulusal ve uluslararası kurumların çoğu COVID araştırmalarına ödenek sağlıyor, önceliyor ve destekliyor. Yenidoğan alanında da COVID pozitif olan annelerden doğan bebekler, emzirme süreci, ayrılma konuları şu an revaçta. Benim çalışma alanım Aile Odaklı Bakım(Family-centered Care) bağlanma ve ayrılma. Literatürde bu alanlar, önemi ve faydası kanıtlanmış alanlar ve uzun zamandır gündemin ön sıralarında yer alan konular.
Hemşirelik alanında uzmanlık yapan birinin karşısına iki seçenek sunuluyor. Öncelikle akademik ya da klinik, hangi alanda devam etmek istediğine karar vermesi gerekiyor. Eğer Amerika’da klinikte devam edecekse doktora eğitimi almış lisanslı bir hemşire olduğu için Pratisyen Hemşire (Nurse Practitioner-NP) olarak görev alır. Bir NP kendisine klinik açabilir ya da bir hastane bünyesinde çalışabilir. Hastanın ilk muayenesini (primary care) yapabilir, tanı koyabilir, tanı için test isteyebilir ve tedavi edebilir. Türkiye’de çalışan pratisyen doktorun görev ve yetkilerine sahiptir. Akademik alanda devam edecekse isteğine göre öğretim asistanlığı ve/veya araştırma çalışmaları ile devam edebilir. Böylece hem lisans hem lisansüstü öğrenci yetiştirip, kanıta dayalı uygulamalara (evidence-based practice) kendi araştırmaları ile katkı sağlayabilir. Türkiye’de akademik alandaki görev ve yetkileri değişmez ama klinik alanda sadece servis ya da yoğun bakımda çalışabilir.

Bugün bulunduğunuz noktaya gelene kadar Müslüman bir hanımefendi olarak çalışma hayatında karşılaştığınız zorluklar nelerdir, üstesinden nasıl geldiniz?

Benim lisans eğitimi aldığım dönemlerde Türkiye’de maalesef üniversite ve kamu alanlarında başörtüsü yasağı vardı. Klinik dersler için hastaneye çıktığımızda veya üniversitede teorik derslere girdiğimizde bizden başımızı açmamız istenirdi. Fakat Allah’ın karşımıza iyi insanlar çıkarması ve güzel dostların desteği sayesinde bu zorlukların üstesinden geldik. Kamu hastanesinde çalışmaya başladığımda başörtüsü yasağı devam ediyordu. Rahmetli Prof. Dr. Uğur Dilmen yenidoğan yoğun bakımın klinik şefiydi. Çok iyi hatırlarım; oryantasyon sırasında ziyarete gittiğimde “…ben bu klinikte olduğum sürece başörtüsüne kimse laf edemez…” demişti. Böylece kamuda da başımızı açmak zorunda kalmamıştık. Elhamdülillah şimdi Türkiye’de durumlar düzeldi.
Amerika’ya ilk geldiğim yıllarda ırkçılık ve Müslüman karşıtlığı konularında çekincelerim vardı. Hatta birkaç kez başörtüm sebebiyle olumsuz tavırlarla da karşılaştım. Fakat burada eğitime başladığımda hocalarım ve arkadaşlarımdan gördüğüm saygı beni derinden etkilemiştir. Üniversitedeki profesyonellik, karşılıklı anlayış, üniversite ortamının bu anlamda sağladığı “özgürlük” hayatımda ve deneyimlediklerimde şükrettiğim şeyler arasındadır. Allah hidayet nasip etsin doktoraya başladığımda ilk derste bir hocam bana namaz saatlerimizi sormuştu. Dersin arasını benim için namaz saatlerine göre planlayacağını söylemişti. Yani eğitim camiasında ve sosyal hayatta Müslüman kimliğini sergilerken alınan geri dönüşler birbirinden çok farklı olabiliyor. Eğitimin ne denli gerekli olduğu burada da ortaya çıkıyor. Bunların yanı sıra her Müslümanın yaşadığı gibi helal yemek bulmak, gözünü haramdan uzak tutmaya çalışmak ve namazı kılmak için uygun yer bulmak konularında sıkıntılarla karşılaştığımız elbette oluyor. Hamdolsun, niyetlerimiz salih olsun. Biz Allah’a sığınınca O herşeyin en hayırlısını ve bir zorlukla birlikte iki kolaylığını zaten veriyor.

Müslüman kimliğinizin çalışma hayatında size artı sağlayan, diğer arkadaşlarınızdan farklı kılan yönleri nelerdir?

Ben yurtdışında yaşamaya başlamadan evvel hiç “Elhamdülillahi ala dinil İslam” diye şükrettiğimi hatırlamam. İslam bize dünya ve ahiret hayatımızın nasıl şekillenmesi gerektiğini aslında çok güzel öğretiyor. Dünyada aile hayatımızı, akademik hayatımızı, kişisel hayatımızı nasıl düzenlememiz gerektiğini gösteriyor. Mesela ‘akademik dürüstlük’ aslında bir Müslüman olarak bizim zaten uyguladığımız, sahip olduğumuz bir kavram. Ayrıca, kanaatimce hemşirelik diğer mesleklere kıyasla daha fazla merhamet gerektiren bir meslek. İslam ise bir merhamet dinidir. Hayatın her yerinde olduğu gibi akademide de elinden gelenden sonrasına tevekkül etmek Müslümanın ruhunu huzura erdirir. Diğer türlü ruhsal bunalıma giren arkadaşları ya da etik olmayan yollara başvuran akademisyenleri çokça görüyoruz etrafımızda.

Türkiye’de ve Amerika’da bilimle uğraşan bir Müslüman hanımefendi olmanın ne gibi farkları vardır?

Müslüman bir hanımefendi olarak İslam’ı yaşayan bir ülkede bilimle uğraşmanın elbette ki sağladığı kolaylıklar var. Fakat bu sıfatın yani Müslüman olmanın içeriği doldurulmamışsa insan dünyanın her yerinde nefsi, ön yargıları, bencilliği olan aynı insan. Elhamdulillah şu an Türkiye’de akademide de kamu hastanelerinde de çalışmak istediğinizde resmiyette tesettür sıkıntısı yok. Ya da Ramazan ayını daha verimli geçirebilirsiniz Türkiye’de. Benim hastanede çalıştığım yıllarda toplu sahur ve iftarlar verilirdi. Velhasıl sizi diğerlerinden Müslüman bir hanımefendi olarak farklı kılan edebiniz, saygınız, sevginiz, merhametiniz ve güzel ahlakınızdır.
Amerika’da ise dışarıdan bakıldığında sizi diğerlerinden farklı kılan tesettürünüz oluyor. Bu diğer farklılıkları da beraberinde getiriyor. İnsanlar size elini uzatırken iki kez düşünüyor ya da soruyor, mesafesini koruyor, İslam’ı uyguladığınızı biliyor ve hatta zamanını sizin namaz saatlerinize göre planlıyorlar. Velhasıl Müslüman bir hanım olarak tesettür sizin kalkanınız oluyor, kimliğiniz oluyor. Öyle ki insanlar sizinle olan konuşmalarını, davranışlarını, ilişkilerini de ona göre şekillendiriyorlar.

Sizinle aynı mesleği yapmak isteyen sahip genç arkadaşlarımıza neler tavsiye edersiniz?

Öncelikle bilsinler ki zahmetsiz rahmet olmuyor; ağrısız sancısız da doğum gerçekleşmiyor. Meşakkati göze alarak ilim yoluna çıksınlar. Ayrıca bu yolun değerini de yolcusunun kıymetini de her daim hatırlasınlar ve hiç unutmasınlar. Zira kendilerini motive edecek öyle güzel müjdeler var ki ayetlerde ve hadislerde:
“Allâh içinizde îmân etmiş olanlarla (bilhassa) kendilerine ilim verilmiş bulunanların derecelerini yükseltir.” (Mücadele: 58/12)
“Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu?” (Zümer: 39/9)
“Kim ilim tahsil etmek için (evinden veya yerleşim yerinden) çıkarsa, geri dönünceye kadar o kişi Allâh yolundadır.” (Tirmizî)
“Her şeyin bir yolu vardır. Cennetin yolu da ilimdir.” (Deylemî)
Şu da var ki; hem kendime bir hatırlatma hem de bu yola aday kardeşlerime tavsiyem olsun: tek kanatla uçulmaz, yol alınmaz. İslami ilimler bir kanat iken, fenni ilimler diğer kanattır. Önce kendimizi dolduralım ki sonra, ilmimizin sadakasını başkalarına aktararak, boşalarak verelim. Amma velakin şu kıymetli aklımızı, gönlümüzü boş bilgilerle de doldurmayalım. Son olarak en önemli tavsiyem vaktin kıymetini bilmeleri. Zira gerçekten hiç anlaşılmadan hızla akıp gidiyor. “Giden zamanda elde, gönülde, akılda kalan ne?” bunun hesabını iyi yapabilmek lazım.

Cevaplarınız için çok teşekkür ediyor ve çalışmalarınızda muvaffakiyetler diliyoruz.

Röportaj: Filiz Arslan
Ekim 2020- Rebiülevvel 1442

Alakalı Yazılar

Yorum Bırakın / Leave a Comment

Go to Top