Seksen altı yıllık özlem 24 Temmuz 2020 Cuma günü son buldu. Tarih manidar. Tevafuka bakınız ki; bu aynı zamanda Lozan Anlaşmasının 97. yıldönümü.  

Ayasofya kelime olarak “kutsal bilgelik” anlamına gelir. Bu yapı 1520’de İspanya’daki Seville Katedrali’nin yapımına kadar dünyanın en büyük katedrali olarak kalmıştır. Aynı yere yapılan 3. kilisedir. İkinci kilise, ahşap bir binadır ve Nika ayaklanmasında yakılmıştır. Günümüze kadar ulaşan yapı Bizans İmparatoru 1. Justinianos’un emriyle Miletos İsidoros ile Trallesli (Aydın) Anthemios isimli mimarlar tarafından milattan sonra 532-537 tarihleri arasında Ortodoks kilisesi olarak inşaa edilmiştir.  

Ayasofya’nın inşası 

İmparator Justinianos Ayasofya’nın görkemli ve gösterişli olması için pek çok yerden malzeme toplattırmıştır. Sütun ve mermerler Aspendos, Efes, Balbek, Tarsus gibi Anadolu ve Suriye’deki antik şehirlerden alınmıştır. Kullanılan mermer taşlar Marmara ve Eğriboz adalarından, Afyon’dan ve bir kısmı da Kuzey Afrika’dan getirilmiştir. Ayrıca Mısır’dan da sekiz adet sütun getirilerek yarım kubbeler altında kullanılmıştır. Bu yapıda 40 tanesi alt galeride 64 tanesi de üst galeride olmak üzere toplam 104 adet sütun kullanılmıştır. Duvar mozaiklerinin yapımında altın, gümüş, cam, pişmiş toprak ve renkli taşlar kullanılmıştır. İkon olarak Hz. İsa ve Hz. Meryem tasvirlerinden baska o devrin patriği ve imparatorlarının da mozaikleri vardır.  

Ayasofya zulüm altında 

1189 yılında Selahattin Eyyubi’nin Kudüs’ü fethetmesi üzerine, yeni bir Haçlı Seferi tertiplendi. Papa 3. Innocentius haçlı ordusunu topladı. Venedik gemilerinin taşıdığı haçlı ordusunun niyeti İstanbul’a uğrayıp Kudüs’e geçmekti. Ancak İstanbul’un zenginliği, sadece yağma niyetiyle haçlı ordusuna katılan askerlerinin gözlerini kamaştırdı ve İstanbul’da kaldılar.Adını bile anmak istemeyeceğimiz yağmalama ve zulümlerde bulundular.

Bu durum, Bizans’ın 1261’de İstanbul’u tekrar ele geçirmesine kadar sürdü. O zamana kadar İstanbul Katolik hakimiyetinde kaldı. Bizans halkı bu zulmü hiçbir zaman unutmadı ve İstanbul Fatih Sultan Mehmet tarafından kuşatıldığında “Ayasofya’da kardinal külahı görmektense Müslüman sarığı görmeyi tercih ederiz” diyerek Katolik dünyasından yardım almak istemediler.  

Osmanlı döneminde Ayasofya 

1453’de İstanbul’un fethedilmesiyle, İstanbul’un en büyük kilisesi olan Ayasofya kılıç hakkı sayılıp Müslüman halkın ibadeti için camiye çevrildi ama onun dışında hiçbir kiliseye dokunulmadı ve günümüze kadar hepsi kilise olarak kaldı. Ayasofya camiye çevrilince içindeki heykeller dışarıya çıkarıldı fakat duvarlardaki ikonlara dokunulmadı. Sadece kapansın diye üzerleri sıvandı 

Yapı, İstanbul fethedildiğinde harap haldeydi. Yapıldığı tarihten itibaren çeşitli depremlerden hasar gören binaya hem Bizans hem Osmanlı döneminde destek amaçlı payandalar yapılmıştı. Ayrıca Fatih Sultan Mehmet tarafından Ayasofya’nın kuzeyine bir medrese yaptırıldı. İlk minare Fatih Sultan Mehmet zamanında ahşap olarak yarım kubbelerin üzerine yapıldı. Daha sonra bu minare yıktırıldı. Güneybatı köşesinde kalan tuğla minare Sultan II. Beyazit zamanından kalmadır. Ayasofya’nın batı tarafında kalan iki minare Sultan II. Selim zamanında Mimar Sinan’a sipariş edilmiş ancak minareler onun ölümünden sonra Sultan III. Murad zamanında tamamlanmıştır. Mimar Sinan’ın tasarımı olan bu minareler Ayasofya’ya Osmanlı döneminde yapılan eklemelerin en önemlisidir.  

Sultan II. Selim’in zamanında yıkılma tehlikesi gösteren Ayasofya, esaslı bir onarımdan geçirilmiştir. Mimar Sinan ayrıca caminin çevresini saran çirkin yapıları ve harabeleri kaldırıp avluyu temizleyip, geniş bir meydan açmıştır. Mimar Sinan’ın binayı güçlendirmek için yaptığı çalışmalar Ayasofya’nın bu vakte kadar yıkılmadan sağlam bir şekilde ulaşmasında büyük pay sahibidir. Hatta “Mimar Sinan olmasaydı, Ayasofya günümüze ulaşmazdı” denilmektedir. Bazı sanat tarihçilerince, Mimar Sinan’ın iki degil üç minare yaptığı da söylenmektedir. Sinan, kubbeyi taşıyan payelerle yan duvarlar arasındaki boşlukları kemerlerle besleyerek kubbeyi de iyice sağlamlaştırmıştır.  

En kapsamlı bakım ve onarım, Sultan Abdülmecid zamanında (1839-1861) yapılmıştır. Abdülaziz döneminde de çevre düzenlemesi yapılmış ve Fatih zamanında yapılan medrese yıkılıp yeniden yaptırılmıştır. Bu medrese 1936 yılında yıktırılmış ve medresenin kalıntısı 1982 yılında yapılan kazılarla ortaya çıkarılmıştır 

Osmanlı döneminde 16 ve 17. yüzyıllarda Ayasofya’nın içine mihraplar, minber, müezzin mahfilleri, vaaz kürsüsü ve maksureler eklenmiştir. Sultan Abdülmecid döneminde hattat Kazasker Mustafa İzzet Efendi tarafından yazılan 7,5 metre çapındaki 8 adet hat levhası ana mekanın duvarlarına yerleştirilmiştir. Bunlar Allah, Hz. Muhammed (SAS), Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin(R.Anhüm) yazılı levhalardır. Aynı hattat kubbenin ortasına da Nur suresinin 35. ayetini yazmıştır 

Allah göklerin ve yerin nurudur”.  

Ayasofya’nın müzeye çevrilmesi 

Ayasofya, 1453 te İstanbul`un fethinden, 1931 de Thomas Whitmore’a camiinin sivalar altında kalan mozaiklerinin çıkarılması için 7 Haziran 1931 bakanlar kurulu kararıyla izin verilmesine kadar cami olarak kaldı. Bu tarihten sonra cami peyderpey ibadete kapatıldı. 24 Kasım 1934 tarihli Bakanlar Kurulu kararıyla Ayasofya’nın müze olarak hizmet etmesi kararlaştırıldı ve 1 Şubat 1935 tarihinde Ayasofya açılıp müze olarak hizmet vermeye başladı. 

Temmuz 2020

Tarihler Temmuz 2020 yi gösterdiğinde Danıştay, Ayasofya’nın camiden müzeye dönüştürülmesine dair 24 Kasım 1934 tarihli Bakanlar Kurulu Kararını iptal etti. Ardından yayımlanan kararname kapsamında yeniden ibadete açılması kararlaştırılan Ayasofya Camii, Diyanet İşleri Başkanlığı’na devredildi. 

Bu kararı sevinçle karşılıyor, tüm İslam alemine hayırlar getirmesini temenni ediyoruz. 

Asuman Özdener 

Kaynakça;