Çinceyle İlgili İzlenimler

Bir Lisan Bir İnsan

Guangzhou şehri güney bölgede yer aldığı için yerel lehçe olan Kantonca ve Çin’in kabul gören lehçesi olan Mandarin bu şehirde yaygın olarak kullanılmakta [1]. Çin’de karşılaşabileceğiniz en büyük sorunlardan biri, dil sorunu. Çin halkından kazanabileceğiniz en büyük kabiliyet de belki, Çince konuşmak olsa gerek. Atalarımız boşuna mı “Bir lisan bir insan” demiş.

Bu dil dünyanın en kalabalık ülkesinin vatandaşlarının dili. Üniversite mezunları arasında bile İngilizce konuşabilen ya da anlayabilen insan sayısı çok az. Bu yüzden Çin’e giden birinin Çince öğrenmesi ya da Çince bilen bir rehberinin bulunması şart. Uluslararası pazarda bu kadar yer tutmuş bir ülkenin ticari açıdan önemli bir şehri olan, hele de Çin İthalat ve İhracat Fuarı (Kanton fuarı)’nın merkezi [2] olan Guangzhou’da yurt dışına toptan satış yapan mağazalarda bile Çince iletişim kurmak zorundasınız. Ama iki lehçeyi (Kantonca ya da Mandarin lehçesi) konuşan ve aynı alfabeyi kullanan insanların birbiriyle iletişim kurmakta sıkıntı çektiklerini gördükçe İngilizce konuşabilmek de şükür vesilesi haline gelebilir. Okuma-yazma becerisi ezber yöntemiyle öğrenilen ve -harf yerine- sayısı dahi bilinmeyen hecelerinin kullanıldığı bir dil Çince. Bu yüzden onlarca yılını bu ülkede geçirmesine rağmen pek çok kişi konuşma becerisiyle iktifa ediyor. Bu durum ümitsizliğe kapılıp burada geçireceğimiz vaktin aleyhimize işlemesine sebep olmamalı.

Merhum Mahmud Es’ad Coşan (r.aleyh) Hocamız ne güzel ifade etmiş:

“Her ilmin kıymeti var ve herkes birtakım şeyleri en iyi tarzda yapmayı öğrenmeli! Müslümana yakışan, yaptığı işi güzel yapmaktır, tekniğine uygun yapmaktır, en mükemmel yapmaktır. O bakımdan, dinî bir heyecanla, ilim ve tekniğe çok büyük önem vermeliyiz… İslâm ilme çok büyük önem veriyor, alime çok büyük önem veriyor. Ama nasıl? “Bana bir harf öğretenin, ben kölesi olurum![3]” buyuracak kadar ilim sevgisi veriyor İslâm, mü’minlerin kalbine… Yani, mâneviyatı öğretmek, asıl mürşid olmak vs. değil… Harf öğretenin bile kölesi olurum diye bir şey. “Çin’de bile olsa, alın![4]” diyor. Hikmet, mâneviyat Mekke’de, Hicaz’da… Çin’de bile olsa ilmi alın ne demek? Gayr-i dini olan ilimler de lâzım, hepsi lâzım ve bir ilimde Müslümanlardan hiçbir temsilci ve hiçbir araştırıcı olmazsa, bütün Müslümanlar vebal alırlar. Çünkü oraya bir elemanlarını ayırmamışlar, göndermemişler.”

Çinceyi Türk müziğine benzetiyoruz. Birbirine çok yakın seslerin aralarındaki nüansı keşfedip salimen telaffuz edebilmek üzere mesai harcarken; Türk müziğinin komalarında, zarif nağmelerinde kaybolan, engin hançereden yoksun bir Batı müziği erbabı gibiyiz. Yine yek diğerinin içinde fena bulmuş Çince karakterleri okumaya çalışırken Aruz vezninde neşredilen şiirlerin sırrını çözmeye çalışan bir talebe oluveriyoruz. Bir konuşma esnasında “Ortadoğu”ya Çinliler tarafından “Güneydoğu Avrupa” dendiğini Çinli bir iş adamından öğrenmiş ve bu tabirin sadece coğrafi konum gereği değil kültürel etkileşim dolayısıyla da manidar olduğunu düşünmüştük. Onların Türkiye’yi kendi pencerelerinden bakınca Avrupa ve Güneydoğu Avrupa arasında bir yere oturtması, kültürün önemli birer unsuru olan dili, edebiyatı ve musıkiyi göz önünde bulundurursak Çin ve Türk kültürleri arasındaki ilişki yönünden bizim tesbitimizi destekler nitelikte.

Çin insanları dillerine azami ölçüde sadakat besliyorlar. Milliyetçiliğin bir tezahürü olarak otel, televizyon vs gibi Batı dünyasından aldıkları kelimeleri bile Çince tabirlerle ifade ediyorlar. Ünlü markaların özel isimleri anlamlı ve asıl diline çağrışım yapan Çince kavramlar içinden seçilmiş bulunuyor. Mesela lüks bir araba markasının Çincesi “güçlü aslan” anlamına geliyor; “hırslı”, “verimli arazi”, “bütçe yormayan araba”, “çok sevgili at” tabirleri de diğer araba markalarının Çincelerini temsil ediyor. Dünyaya mal olmuş bir içecek markası “bir ağız dolusu içim”, bir fast food markası, “dara düştüğün anın buğday ürünü” olarak çevrilmiş.[5]

Kullandıkları alfabe de bizatihi böyle derin ve ince manalardan müteşekkil. Karakterler ifade edilen kavramı ya da nesneyi resmediyor. Kimi zaman iki karakter anlam bağıyla bir araya geliyor, kimi zaman hem ses hem anlam bağıyla yeni karakterler oluşuyor. Her karakterin anlamlı bir hikayesi bulunmasa da pek çoğu bu özelliği taşıyor. Mesela devlet anlamına gelen (中) ”Zhong” karakteri göndere asılı bayrak resmine işaret ediyor. Ağız anlamına gelen (口) ”kou” karakteri dört köşeli bir ağız resminin sadeleştirilmiş hali. Çince karakterlerini anlamlarıyla öğrenmek bulmaca çözmek gibi bir zihin egzersizi gerektiriyor. Karnıbahar (花菜) sebzesinin Çince anlamı çiçek sebze, brokolinin (西兰花) anlamı Yeni Zellanda çiçeği. Çiçek/bitki karakteri (花) yalnızca sebzelerin değil, aralarında bir ilişki bulunan başka kavramların da karakter resminde mündemiç. İlaç anlamına gelen (药) karakteri bunun çok güzel bir örneği. Çin tıbbında ilaçlar bitki ve baharatlardan elde edildiği için ilacı ifade eden karakterin de içinde pek tabi bitki (花) bulunuyor. Çimeni ifade eden (草) ”cao” karakteriyse yine (花) Çiçek/bitki ve (早) erken kavramlarının bir araya gelmesiyle erken yetişen bitki anlamında kullanılıyor. Çince karakterlerin yüklendiği derin anlamların son örneğini de (好) karakteriyle verelim. İyi anlamina gelen (好) “hao”, (奴) kız ve (子) oğlan kelimelerinin bir araya gelmesiyle oluşuyor. 40 senedir ailelerin tek çocuktan fazlasına sahip olma hakkı bulunmayan ülkede, bir kızı bir oğlu olanın, hele de kız büyük oğlan küçükse çok iyi bir durumda olduğunu, dünya saadetini yakaladığını cisimleştiriyor bu karakter. Neyse ki birkaç senedir hükümet ikinci çocuğa da müsaade ediyor, evin tek çocuğu olarak büyüyen neslin evlat hasreti bir nebze diniyor. Ancak büyükşehirlerde eğitim ve sağlık masraflarının bir hayli yekün tutması dolayısıyla çoğu aile iki evlada sahip olabilmek için devletten teşvik bekliyor.

H.Saadiyye Eryılmaz

Kaynaklar

[1] Guangzhou[2] Çin’de Dinsel İnanışlar[3] Ebû Ümâme’den nakledilen rivayet için bk. Taberânî, el-Mu’cemü’l-kebîr, VIII, 112, hadis no: 7528; Müsnedü’ş-Şâmiyyîn, II, 7, hadis no: 818; Beyhakî, Şu’abü’l-îmân II, 406, hadis no: 2214; İbn Asâkîr, Târîhu Dımaşk, V, 359.[4] Enes b. Mâlik’ten nakledilen rivayet için bk. Bezzâr, I, 175, hadis no: 95; Deylemî, I, 78, hadis no: 236; Ukaylî, ed-Du’afâ’, II, 230; İbn Adiy, el-Kâmil fî’d-du’afâ’, IV, 118; Hatîb el-Bağdâdî, Târîhu Bağdâd, IX, 363; er-Rıhle fî talebi’l-hadîs, s. 72, 75-76; İbn Abdilber, Câmi’u beyâni’l-ilmi ve fadlih, hadis no: 12, 13, 19; Beyhakî, Medhal, hadis no: 243.[5] fanyi.baidu.com

Yorum Bırakın / Leave a Comment

Go to Top