Konuyu irdelemeye başlamadan önce “Endüstriyel çiftlik nedir?” sorusuna cevap vermemiz gerekmektedir. Öncelikle açıkça söylememiz gerekir ki; her çiftlik, her hayvan besihanesi ya da her ahır, endüstriyel çiftlik değildir. Endüstriyel çiftlik, genelde insanların kullanımı için, insanların günlük gıda tüketimlerini artırmak amacı ile, mümkün olan en küçük alanları kullanarak, en düşük maliyet ile, en kısa sürede ve en hızlı bir şekilde ve mümkün olan en çok miktarda et (beyaz ve kırmızı), yumurta, süt, ve endüstriyel değeri olan bitki (soya fasulyesi, pamuk vb), ve sebze (patates, prinç vb) ve meyve (çilek vb) üretiminin yapıldığı yerlerdir. Buralar genelde çok küçük alanlara yüzlerce, binlerce hatta yüzbinlerce hayvanın sıkıştırıldığı çiftçilik uygulamalarıdır. Bu çiftlikler yalnızca halkın sağlığı ile oynamakta, fakat küçük çiftçiler, üreticiler ve besicileri de izledikleri ekonomik politikalar sonucu ortadan kaldırma noktasına getirmiştir. Bu yüzden, bu tehlikeyi önceden gören ülkeler, ya endüstriyel çiftliklere izin vermemekte, veya sayılarını kontrol etmekte ve küçük üretici ve besicileri desteklemektedirler.

Endüstriyel çiftlik ve çiftçiliğin tarihçesi o kadar eski değildir. 18. yüzyılda zirai üretimde yeni teknikler uygulanmaya başlamıştır. Bunun sonucu olarak zirai üretimdeki artış, sanayi devriminin sonucu şehirlerdeki ani ve aşırı nüfus artışını doyurulmasını sağlamıştır. 19. yüzyılda nitrogen ve fosforun bitki gelişimi ve üretiminde çok önemli rollerinin olduğunun keşfedilmesi ve bunların sentetik olarak elde edilmesi ile zirai üretimdeki artış ve çeşitlilik artışına sebep olmuştur. Çiftlik hayvanları içinde tavuk/piliç ilk olarak endüstriyel olarak üretilmeye ve kullanılmaya başlanmıştır. 20. yüzyılın başında vitaminlerin keşfi ve bunların hayvan beslenmesi ve sağlığındaki etkileri anlaşılınca, bu vitaminlerin tavukların dışarı çıkmadan çiftliklerinde kullanılmasını sağlamıştır. Hayvan aşılarının ve antibiyotiklerinin keşfi ve kullanımın artması ile çiftlik hayvanlarının hastalıkları azalmış ve buna paralel olarak et ve hayvan üretimini artırmıştır. 20. yüzyılın ilk yarısına geldiğimizde ilk endüstriyel çiftlikler İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri’nde açılmaya başlamıştır. İlk başta endüstriyel çiftliklerin savunucuları, bu tür üretim anlayışının insanlara daha çok gıda tüketimi imkanı sağladığı, hayvan hastalılarını azalttığı ve daha az yer işgal ettiklerini reklam etmişlerdir. Bugün dünyamızda endüstriyel “fabrika” çiftlikler giderek daha yayılmakta ve sadece et ve et üretimi ile sınırlı kalmayıp, ticari değeri olan (yani büyük şirketlere para kazandırabilecek) her türlü bitki ve sebze ve meyve üretimini de gerçekleştirmektedir. Bugün dünya et üretiminin %40’dan fazlası bu tür çiftliklerden elde edilmektedir.

Endüstriyel çiftliklerin ve çiftçiliğin başlıca özellikleri şunlardır:

1- Para her şey demektir. Tüm işletme kendisinin yaşaması ve rakiplerin yok edilmesi anlayışı ile yönetilmektedir. Yani en çok üretim ve en az maliyet anlayışının en vahşi örneğidir.

2- Hayvanların insanların kapalı kapılar ardında onlara yaptıkları işkenceleri anlatabilecek ne dilleri ne de şansları var. Bazen bu çiftliklerde çok küçük alanlarda yüzbinlerce hayvan birlikte yaşamaya zorlanmaktadır. Bu tür çiftliklerde hayvanların hiç bir hareket şansı ve imkanı olmadan yaşamaya zorlanmaktadır. Ne kadar çok hayvan beslenirse o kadar çok kâr demektir.

3- Bitkisel üretim yapan endüstriyel çiftliklerde üretimin korunması, garanti altına alınması, standartlaşması ve korunması için gen manipülasyonları ile elde edilmiş tohumlar kullanılmakta ve sebze ve meyve üretimi yapılmaktadır. Tek amaç, pazar değeri olan ve para kazandıracak sebze ve meyveye şeklen benzeyen ama albenisi daha fazla olan (parlak, düzgün, büyük, böcek vs olmadan) ürün geliştirmek ve en az maliyet ile üretip en çok karla satmak.

4- Bu tür çiftliklerde yine yukarıda bahsettiğimiz özelliklerde yine genetiği değiştirilmiş şekilde hayvan yem üretimine yönelik tek tip tarımsal üretim yapılır.

5- Hayvanların ve bitkilerin hızlı ve aşırı büyümesi ve gelişimi ve meyve vermesi için, bu tür çiftliklerde büyümeyi ve olgunlaşmayı hızlandıracak büyüme ve sex hormonları, genetik oynamalar, büyümeyi ve olgunlaşmayı hızlandıracak veya durduracak değişik kimyasal maddeler ve katkı maddeleri çok ve yoğun şekilde kullanılmaktadır. Hemen hemen tüm bu saydıklarımızın hepsi insan ve çevre sağlığı için tehlikeli olabilecek kimyasal maddelerdir.

6- Bu tür çiftliklerde yapılan tek tip ve/veya genetiği değiştirilmiş bitki üretimi çevreye ve çevredeki bitki dengesine (dolayısı ile hayvan dengesi ve yaşamına, biodiversity) çok büyük ve geri dönüşümü olmayan ve tamiri zor ve zahmetli olan zarar ve yıkımlara yol açmaktadır.

7- Endüstriyel çiftliklerde beslenen aşırı sayıdaki hayvanların, aşırı kalabalık, pislik ve uygunsuz, doğal olmayan koşullardaki yaşamlarından dolayı hastalıklara daha açık oldukları için hayvanları hastalıklardan korumak için aşırı miktarda antibiyotik ve ilaç kullanılır. Bunların insan ve çevre üzerindeki etkilerini gelecek yazılarımızda detaylı olarak bahsedeceğiz.

8- Bu tür et ve süt hayvanı ve balık çiftliklerinde kullanılan yemler, maliyeti azaltmak ve karı artırmak amacı ile, besleyici değeri düşük, ucuz, yemler tercih edilmektedir. Bunun yanında hayvanın hızlı büyümesi için bu yemlerin içine hayvanın doğal olmayan gıda maddeleri (dışkı, kan gibi insanların tüketmediği dinen yasak olabilecek üretim artıkları) katılmaktadır.

9- Balık çiftlikleri, ülkemizde de yaygın olarak işletilen ama daha küçük ölçekli olarak, şu anda gıda sektöründe önemli arz etmektedir. Ülkemizde genelde küçük işletmeler şeklinde de olsa bile sıkça bulunmaktadır. Fakat bu balık çiftlikleri ister iç sularda, ister denizlerde, isterse yapay su birikintilerinde olsun, balıklar için doğal ortam değildir. Buralarda balıklar genellikle kendi doğal yemleri dışındaki, mısır artığı, mezbaha artığı hayvan ürünleri ve diğer hayvan atıkları ile beslenmekte ve bu da hayvanlarda stress, hastalık ve yaygın çevre ve su kirliliği oluşmaktadır. Çünkü balık suda yaşadığı için atıkları da direk olarak, deniz veya üstünde/yakınında kurulduğu su kaynağına boşaltılmaktadır.

10- Endüstriyel çiftliklerde çalışan işçiler düşük maaşlara uzun saatler çalıştırılmaktadır. ABD’de çoğu kaçak göçmen statüsünde olan bu işçilerin herhangi bir iş hakkı yoktur. Sınır dışı edilme korkusuyla bu işçiler her tür koşulu kabullenmektedir. Endüstriyel çiftliklerdeki çalışma koşulları çalışanları çevre aşağıda ayrıntılı şekilde sayacağımız sağlık riskleri ile yüksek oranda karşılaşabilmektedir.

Endüstriyel çiftliklerin insan ve çevre sağlığı üzerine etkileri

Endüstriyel çiftliklerin insan ve çevre sağlığı üzerine olumsuz etkileri oldukça fazla olmakla birlikte, en önemli olumsuz etkilerinden birisi bu çiftliklerde verimi artırmak için, kullanılan hormonlar ve hormon benzeri etki yapabilen kimyasal maddeler ve katkı maddeleridir. Hormonlar canlıda çok küçük miktarlarda üretilen ama vücutta büyümeden, üremeye kadar vücutta çok önemli fonksiyonlara sahiptirler. Miktarındaki çok küçük değişiklikler insan hayatını tehdit eden ve ölümle sonuçlanabilen hastalıklara (şeker hastalığı, tiroid hastalıları, meme kanseri vb) yol açabilir. Hormonların büyüme ve gelişme üzerindeki etkilerinden dolayı, günümüzde özellikle büyük baş hayvan besiciliğinde hayvan başına düşen et miktarının artırılması amacı ile giderek artarak yaygın şekilde kullanılmaktadır.

Özellikle büyükbaş hayvanlar için üçü doğal, üçü sentetik olmak üzere altı hormon kullanılmaktadır. Hormonların ilk defa kullanımı 1930 yıllara kadar uzanmaktadır. Bu hormonların kullanımı Avrupa Birliğine bağlı ülkelerde aşağıda sayacağımız nedenlerden dolayı kullanımı yasak olmakla birlikte, Amerika Birleşik Devletleri başta olmak üzere dünyada yaygın olarak kullanılmaktadır. Bu hormonların kullanım amacı hayvanda et ve süt üretimini artırmak ve hayvanların kesime ulaşması için gerekli süreyi kısaltıp, hayvanların masrafını düşürmektir.

Bu masum (!) ve iyilik dolu istek (!) hayvanlara ya erkeklik hormonu (testosteron) veya kadınlık hormonu (estrogen ve progesteron) kullanılarak gerçekleştiriliyor. Bu hormonlar hayvanda et miktarını artırırken yağ miktarını düşürür. Hayvanlarda kullanılan bu hormonların bir kısmı insan vücudunda doğal olarak üretilmekte olup, normal vücut gelişimi ve fonksiyonları için gerekli ve ilk başta insana zararı olmaz diye düşünülebilir ama bu hormonlar insanlarda değişik kanserlerle ilişkisi gösterilmiştir. Çünkü hormonların miktarındaki çok küçük değişiklikler bile insanda bulunan “biyolojik dengeyi” değiştirerek son derece ciddi ve ölümcül hastalıklara yol açabilir. Estrogen kadınlarda meme kanseri, erkeklerde üreme sistemi bozukluklarına yol açabilirken, progesteron ise laboratuvar hayvanlarında over (yumurtalık), meme ve rahim kanseri yaptığı gözlemlenmiştir. Testosteron ve sentetik türevi ise erkeklerde prostat kanseri, karaciğer ve pankreas kanseri geliştirme riski gösterilmiştir. Avrupa Birliği Bilim Komitesi’ne göre kullanılan bu hormonlar özellikle ergenlik öncesi çocuklar ve gebe kadınlar yüksek risk grubu içindedir. Çünkü hormonal dengedeki en küçük değişiklik gelişmekte olan vücutta ve anne karnındaki bebekte son derece ciddi hasarlara yol açmaktadır. Hormon verilmiş hayvanlardan elde edilen etlerin tüketimi kız çocuklarında erken ergenlik gelişimine yol açabileceği söylenmiştir. Ergenliğe erken giren kız çocuklarının meme kanserine ve diğer kanserlere yakalanma riski diğer bayanlara göre fazladır.

Diğer önemli nokta ise, süt üretimini artırmak için süt sığırlarında kullanılan sığır büyüme hormonunun (rBGH) o sütleri tüketen insanlar üzerindeki muhtemel etkileridir. Bu hormonun verildiği ineklerin sütlerinde yüksek miktarda mevcut olan büyüme faktörü, IGF-1 bağırsaklarda kolayca emilir ve meme, kalın bağırsak ve prostat kanseri ile ilişkili bulunmuştur. Ayrıca bu sütlerin içenlerde alerjik reaksiyonlara neden olabileceği söylenmiştir. Bu hormonun süt ineğine verilmesi sonucu inek süt üretimi %10 oranında artar ama ineğin memelerinin iltihaplanma riski artar. İltihaplanan memeden sütün içine iltihap ve mikrop geçme riski çok yüksektir. Bunu önlemek içinde ineklere yüksek doz antibiyotik verilir. Verilen bu antibiyotik direk olarak süte geçebilir. Süt yolu ile insana geçen antibiyotik ise, insanın bağırsağında bulunan ve kalın bağırsakta normalde bulunan ve insan sağlığı için gerekli olan dost bakterileri yok edebilir. Dost bakterilerin yerine geçen yeni bakteriler sütün içinde bulunan antibiyotiğe dirençli olacak ve insanda son derece ciddi enfeksiyon hastalıklarına yol açabilir.

Endüstriyel Çiftliklerin Yarattığı Sağlık Riskleri ve Çevresel Etkileri: İnsan Sağlığına Zararları

1- Hava Kirliliği

Özellikle hayvan çiftliklerinde bulunan binlerce hayvanın ürettiği artıklar ve zehirli gazlar ve bakteriler hava ve su yolu ile çevreye çok hızlı şekilde yayılabilir. Sadece bunların sağlığı tehdit edici etkisi değil çıkardığı kokular rüzgarın da etkisi ile geniş bir alanda sürekli hissedilebilir. Bu ise o ortamda yaşayan insanlarda astım hastalığı ve doğumsal hastalıklar/bozukluklar ve düşükler dahil olmak üzere bir dizi hastalığa neden olabilirler.

2- İçme ve kullanma sularının kirlenmesi

Büyük endüstriyel çiftliklere yakın yerde yaşayan insanların en büyük sıkıntılarından birisi de suların kirliliği ve bunların getirdiği sonuçlardır. Çünkü bu çiftliklerdeki artıklar sadece içme sularını kirletmekle kalmaz, ayrıca hayvanlar için kullanılan antibiyotikler ve hormonların atıklar yolu ile insanlara bulaşmasına sebep olabilirler.

3- Nörolojik problemler ve depresyon

Bilimsel çalışmalarla gösterilmiştir ki, bu çiftliklerin sebep olduğu çevresel kirlilikler (hidrojen sülfür, amonyum) sonucunda oralarda yaşayan insanlarda daha sık oranda beyin hasarı ve depresyon ile sonuçlanan hastalılar görülmektedir.

4- Gebe kadınlarda düşük ve doğum bozuklukları

Endüstriyel çiftliklere yakın yerde yaşayan hamile kadınlarda daha sık düşük görülmüştür. Özellikle içme suyuna karışan atıklarda yüksek düzeyde bulunan nitrat bebeklerde mavi hastalık adı da verilen beyine daha az oksijen götürülmesi ile karakterize bir tabloya sebep olabilir. Bu durumun ayrıca mide kanseri, doğumsal bozukluklar, düşükler, lösemi, Non-Hodgkin lenf kanserine neden olma riski vardır.

5- Solunum problemleri

Hayvansal atıkların oluşturabileceği en ciddi ve rahatsız edici durumlardan birisi solunum problemidir. Hayvansal atıklardan amonyak, hidrojen sülfür, metan gazı ve uçucu organic yapılar bu zehirli maddelerden ilk akla gelenlerindendir.

6- Bakteriyel enfeksiyonlar

Endüstriyel çiftliklerde ve etrafında bulunan yaşam alanlarındaki insanlarda genelde hayvan kaynaklı ve zaman zaman öldürücü olan E.Coli, salmonella ve diğer bakteriyel enfeksiyonlar çok daha sık görülmektedir. Endüstriyel çiftliklerde çok kalabalık ortamlarda tutulan hayvanları hastalıklardan korumak için aşırı miktarda kullanılan antibiyotikler, son derece öldürücü ve antibiyotiklere dirençli bakterilerin gelişmesine sebep olmaktadırlar. Bu bakteriler, antibiyotiklere dirençli oldukları için insanlarda ölümle sonuçlanabilen enfeksiyon hastalıklarına sebep olabilmektedir.

7- Toprağın bozulması

Küçük çiftliklerde üretilen hayvan gübreleri genelde kendi topraklarında tüketilirken, toprak gübre oranı dengede kalmakta, yani gübre toprak ile kaynaşıp, toprağın yapısını bozmaz iken, endüstriyel çiftliklerde ise üretilen hayvan gübreleri ise o kadar fazladır ki, çiftliğin toprakları için çok fazla gelmekte ve toprak gübre oranı bozulup, gübre toprakta yeteri kadar çözülmemekte, toprak aslı özelliklerini kaybetmektedir. Bunun sonucu olarak, toprakta zararlı ağır metal kirlenmesi dahil olmak üzere toprak besleyici, geliştirici ve büyütücü özelliğini yitirebilir. Gübre içinde bulunabilecek ağır metaller ve diğer maddeler, toprak içinde bulunan bitki için yararlı maddeleri ortadan kaldırıp, üretimin düşmesine sebep olabilir. Her ne kadar yukarıdaki araştırma sonuçlarının daha ileri çalışmalarla doğrulanması gerekli ise de mevcut verilerin ışığı altında geniş halk kitlelerinin sağlığı için yüksek risk taşıyan endüstriyel çiftlikler ve bunların getireceği her türlü uygulamalara son verilmelidir. Bu konuda toplumu oluşturan bireylere, tüketici derneklerine ve devlete de çok büyük sorumluluklar düşmektedir.

Eğer bireysel ve ulusal kimliğimizi kapitalist dejenerasyondan kurtarmazsak, hepimiz kapitalizmin yanında sadece tükettiği kadar değeri olan kukla olacağız. Bunun bireysel olarak başarmak için ilk yapılması gereken şey, hazır pişirilmiş gıdalar tüketmek yerine, evde yemek pişirme kültürümüzü devam ettirmektir.

Yukarıda saymaya çalıştığımız nedenlerden dolayı endüstriyel çiftlikler ve buralardaki üretim tarzları ve üretilen mamuller son derece sıkı şekilde kontrol edilmeli ve gerekirse halk sağlığını ve gelecek nesilleri korumak için bu tür üretim anlayışına devlet son verebilmelidir.

* Bu yazı “İdeal Hukuk” dergisinin “Gıda ve Hukuk” Bahar – 2017 sayısında yayınlanmıştır.

Hakan Özdener