Ezan, İslam dininin önemli kimlik unsurlarından bir tanesidir. Müslümanlara tevhidi hatırlatan ilahi bir mesajdır. Günde beş kez semada yankılanan “Allah-u Ekber”, ”Lailaheillallah” nidaları, tüm alemde mutlak hakimin Allah (c.c.) olduğunu, dünyevi kargaşa içindeki insana hatırlatan kutsal ifadelerdir. 

Namaz, Mekke döneminde farz kılınmıştır. Müslümanlar bu dönemde baskı altında olmaları hasebiyle ibadetlerini hep gizli yapmışlar, bu nedenle ezan gibi bir çağrıya ihtiyaç hissetmemişlerdi. Müslümanlar Mekke’de güçsüzdüler. Ancak Medine’ye hicret ile rahatça toplanıp ibadet edecekleri, birlik sağlayan Mescid-i Nebevi’ye kavuşmuşlardı. İlk dönemde, namaz vakitlerinde birbirlerine ”es-salah” (haydi namaza) diye çağrıda bulunuyorlardı. Ancak inanan sayısı arttıkça, tüm mü’minleri bir arada mescide çağıracak bir yöntem ihtiyacı ortaya çıkmıştı.

Hz. Peygamber (a.s.) sahabe efendilerimizle bu konuda istişare etmiştir. Bunun için çan, boru, ateş, bayrak dikme gibi çeşitli teklifler ortaya atılmıştır. Çan Hristiyanların, ateş Mecusilerin, boru Musevilerin işareti olduğu için bu teklifler içlerine sinmemiş ve kabul görmemiştir. Bu istişarede sonuç çıkmayınca sahabe dağılmıştır. Bunlardan bir taneside Abdullah b. Zeyd(r.a.) idi. Abdullah b. Zeyd (r.a.) o gece bir rüya görmüştür. Şöyle anlatıyor: ”O gece istişarede sonuca ulaşmadığımız için üzüntü ile yatmıştım. Uyku ile uyanıklık arasında iken yeşil elbiseli bir kişi yanıma geldi. Elinde bir çan vardı. Ona:

– Onu bana satar mısın, dedim.

– Ne yapacaksın, dedi.

– Namaz için çalacağız, deyince,

– Ben sana daha hayırlı bir şey versem olmaz mı? diyerek ezanın bilinen metnini öğretmiştir.

Sabah olunca Abdullah b. Zeyd (r.a.) Efendimiz’e gelerek olayı anlatmıştır. Bunu çok beğenen Peygamber Efendimiz (a.s), Bilal-i Habeşi (r.a.)ye, ezanda ikişer kamette de birer kez bu sözleri söylemesini emretmiştir. Bu arada Hz. Ömer de aynı rüyayı kendisinide gördüğünü söyleyince Efendimiz, ”Abdullah erken davrandı” demiştir. Bunun üzerine Hz. Bilal yüksek bir evin üzerine çıkıp ilk olarak sabah ezanını okumuştur. Daha sonraki günelerde Bilal-i Habeşi’nin bir sabah Efendimizin kapısında”essalatü hayrun minennevm”diye seslenmesi çok hoşuna gitmiş ve sabah ezanına eklemesini söylemiştir.

Ezan zaman geçtikçe namazın bir parçası haline gelmiştir. Bu nedenle, Mescid-i Nebevinin arka tarafına ezan okumak için özel bir yer yapılmıştır. Tarihi süreçte bu, gelişerek minare halini almıştır.

Necip Fazıl’ın dediği gibi:

Pırlanta kubbeler belki bir milyar kırat
Şahadet parmağıdır göğe doğru minare

Minareler İslamın simge ve sembollerindendir. Onları görenler, bulunduğu yerin İslam beldesi olduğunu anlarlar. Minareler adeta  Müslümanların göğe doğru yükselttikleri şahadet parmaklarıdır. İmanın tanıklığını yaparlar.

O ezanlar ki şahadetleri dini temeli
Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli

der Mehmet Akif İstiklal marşında. Evrensel islamın farklı dildeki Müslümanlara hitabıdır ezan. Evrensel bir paroladır. Bu nedenle tüm dünyada aynı ezan lafzı korunmalıdır.

Ezan aynı zamanda bir ibadettir. Okuyan da dinleyen de sevap kazanır.”İnsanlar ezan okumada ve birinci safta durmadaki sevabı bilselerdi bunlar için aralarında kura çekerlerdi,”hadisi bunun delilidir.

“Ezanı işittiğinizde müezzinin söylediklerini sizde söyleyiniz”, ”ezana icabet ezanı dinlemek, cümlelerini tekrarlamak ve çağrıya uyarak cemaate katılmaktır. Ardından vesile duasını okumaktır” hadisleri ezanın ibadet yönüne vurgu yapmaktadır.

İslam tarihinde ezanın , namazı duyurmanın ötesinde bir çok fonksiyonu olmuştur. Fetih ve zaferlerin müjdesi olarak ezan okunmuştur. Bu uygulama Osmanlı devrinde teslim alınan beldenin en büyük kilisesinde ezan okunması şeklinde devam etmiştir. Yine ezan bir terbiye ve eğitim metodu olmuştur.

Yeni doğan çocuğun sağ kulağına ezan, sol kulağına kamet okumak mendub sayılmıştır.

Bir memleketin semalarında ezan okundukça, gönüller tevhid nakşolunur ve korku kaygı yer bulmaz. Rabbim İslam beldelerini ezansız bırakmasın. Amin.

Öznur ZEYBEK, İlahiyatçı