“Her şey akar” der Necip Fazıl Sakarya şiirinde; su, tarih, yıldız, insan ve fikir diye örnekler.

Neler akar başka?

Yıllar, günler, saatler, dakikalar, saniyeler diye bölüp isim verdiğimiz zaman akar. Birbirine eklenir yollar akar, yollarda insan sel olur akar, damarlarda kan akar, gönül akar sevdiğine, duygular akar…

Dünya kurulalı beri her şey akar nihayetine doğru. Akan her ne ise aktığı sürece kendi şekil verir aktığı yollara. Canlıdır, canlandırandır.

Hedef deniz olduğunda, nehirler ile birlikte akarak yol bulup denize ulaşmak kolay ve yakındır.

Zaman içinde yılların, yolların, yokuş ve inişlerin seyrinde nehirler ile birlikte akarak, denize yol alanlar değişirler yollarına çıkan uğrulara* kanıp. Ya da akışın, denize ulaşmasını istemeyenler bilerek tıkayıp, kirletirler geçtiği yerleri. Akış yavaşlar, su bulanır, düzen bozulur. Durağanlaştığı andan itibaren de kendi çizemez olur sınırlarını, bulunduğu yerin şeklini alır.

“Akan su yosun tutmaz” der atalar sözü. Akmayıp, gölleştiği yerde yosunlaşma başlar. Batağa döner, yozlaşır, bozulur, çürür, kokar. Öyle kokuşur ki etrafını da ifsat etmeye başlar; çürütür, öldürür.

Yeryüzü, toplum, insan; benzer şekilde asli özelliklerini kaybederek bozulduğunda, durağanlaşıp yozlaşarak bataklığa döndüğünde, onu besleyen dinamiklerini kaybetmiş, akış yönü tıkanmış demektir.

Yollar tıkandığında, nehirler gölleştiğinde, değişim ve dönüşüm şart olduğunda, çıkış yolu açılıncaya kadar yan yollardan gitmek, küçük dereler olup akmak lazım gelir.

Hicret derler adına. Terketmek, ilgisini kesmek, bedenen, lisanen, kalben ayrılıp uzaklaşmak olarak tarif ederler.

Akıp giden, doğumundan nihayetine kadar yozlaşmaktan, bozulmaktan, çürüyüp kokmaktan, masivadan kaçmakta; dışından içine, iç alemine, takvaya, hakka, doğruya, iyiye ve güzele doğru hicret etmektedir.

Hicret yolu ileri doğru önü açık, geri dönüşü kapalı olan bir terk ediş ve başlangıç yoludur. Ve insan Hz. İbrahim’in (a.s.) dediği gibi Rabbine muhacirdir.[1] Vakti gelmeden yapılan hicret, hicret değil bir kaçış olarak nitelendirilir.

Ne zamandır hicret vakti?

Farzlar yerine getirilemediğinde…
Doğum gibi sancılar başladığında…
Meyve dalında olgunlaştığında…
Bıçak kemiğe dayandığında…

Bu hicret, ayrılış, bu ayrı akış, sancılı ve zor olur. Çok zorlu ve yıpratıcıdır. En çok da gönül zorlanır. Ancak dayanmak, dik durmak, direnmek, hedefe doğru gidişte boyun eğmemek, mücadele etmek gerektir. Bir yerde batarken bir başkasında doğmaktır hicret.

Kral kelebeklerini duymuşsunuzdur. Monarklar diye de bilinirler. Ömürleri yetmediği için, dört nesilde menzile varırlar. Hicret edip, ayrı yol tutanın hedefe varmaya tek nesil ömrü yetmediğinde, o ideali yolunda can verir, ardından gelen ulaşır menzile. Onun için menzili Rabbine olanın, duası kıyamete kadar neslinedir. Bu sebeple hayırlı evlat sadaka-i cariyedir. Kıyamete kadar kapanmayan defterdir.

Maddi ve manevi hayatı diriltmek, tıkandığı yerde akış yönünü yeniden düzenlemek, akışa hedefini hatırlatmak için peygamberler gelmiştir yeryüzüne. Çer çöpü ayıklamış, kirleri temizlemiş, tıkanıklıkları gidermiş, rotayı düzeltmiş, yolu açmışlardır.

Sırat-ı müstakim, tıpkı bir nehrü’l hayât gibi Hz. Adem’den (a.s.) başlayarak Efendimiz’e (s.a.v.) kadar devam edegelen ab-ı hayâttır. Bu aynü’l-hayât, Efendimiz’den (s.a.v.) bugüne, bugünden nihayete kadar akıp geçtiği yerleri besleyecek, canlandıracak, hayat verecektir.

Ab-ı hayat’ı yani ölmezlik suyunu bilirsiniz. Hani Kur’an-ı Kerim’de Hz. Musa (a.s.) ile Hızır (a.s.) kıssasında anlatılan, iki denizin birleştiği yerde pişmiş balığın canlanıp suya karışıverdiği, kayanın dibindeki kaynak; Ayn-ül hayât. [2] Hızır (a.s.)’ın Zülkarneyn ile birlikte aradığı, Hızır (a.s.)’ın bulup suyundan içip, yıkandığı, Zülkarneyn’in ise bulamadığı su.

Sırat-ı müstakim ile yol alan işin sırrına ermiş, hayat suyu içmiş gibi olur. Dünyada ve ahirette diridir kalbi. Ölmez.

Efendimiz (s.a.v.) sırat-ı müstakimi yollar ile ifade etmiş. Toprak üstünde bazı hatlar çizerek sırât-ı müstakîmi anlatmış, diğer peygamberlerin yollarıyla ilgisini göstermiş, ardından bunların hepsinin Allah’a (c.c.) götürdüğünü belirtmiş, ancak kendi yolunu diğerlerinden ayırmak amacıyla, “İşte benim doğru yolum!” demiştir.[3]

Bugünler yine bir ayrılış, yeni bir hicret vakti. Yeni bir akış yolu denize varmak için. Ardında bıraktıkları içinde hedefe muhalif ne varsa, sadece tekerrür etmesin diye göz atarak menzile doğru yeni bir ivme zamanı.

Veda ederken Efendimiz (sav) ölçüyü veriyor:
“Size iki şey bırakıyorum. Onlara sımsıkı sarıldıkça yolunuzu şaşırmazsınız. Bunlardan biri Allah’ın kitabı Kur’ân’ı Kerim, diğeri de sünnetimdir.“

Ayarları yeniden gözden geçirerek yola devam.
Yeni seneniz hayırlı olsun.

Hümeyra Coşan Uyarel
Muharrem 1442

*uğru: yolkesen, hırsız, haydut

Kaynaklar:

[1] “Doğrusu, ben Rabbime muhâcirim.” (Ankebut/26)
[2] “Buhârî, “Tefsîr, Sûretü’l-Kehf”
[3] “İbn Mâce, “Muḳaddime”, 1”