Bir önceki yazımda sizlere son yıllarda oldukça yaygınlaşmaya başlayan ve İngilizcede “Sensory Processing Disorder” olarak bilinen Duyu Bütünleme Bozukluğu‘ndan bahsetmiştim. Bu yazımda, sizlere biraz da tedavi sürecinden bahsedeceğim.

Duyusal Bütünleme Bozukluğu’nda erken teşhis çok önemlidir, çünkü tedavi ne kadar erken başlarsa bozukluğun düzelme şansı o kadar fazla olacaktır. Çocuk, büyüdükçe ve yeni ortamlara girdikçe farklı farklı duyularla karşılaşacaktır. O yüzden de ne kadar erken tespit edilirse çocuğun ilerideki yaşantısında daha az sıkıntı çekmesi sağlanır. Ve tabi unutmamalıyız ki bir çocuğun hayatındaki ilk yılları beyninin hızlı bir şekilde geliştiği ve belirli davranışların ve duyuların olgunlaştığı kritik bir zamandır. Duyusal deneyimler ve duyusal entegrasyon gelişim için önemlidir. Duyusal deneyimler o kadar güçlüdür ki beyini şekillendirebilirler (“rewires the brain”). Ve bu, beyinin ve vücudun uyum içinde çalışmasını sağlar.

Bu yüzden de duyusal sistemlerin sağlıklı gelişimini teşvik etmenin ey iyi yolu o çocuğa farklı duyusal deneyimleri tanıtmaktır. Ve bunu da oyun tarzında, güvenli, öngörülebilir, kademeli, güdümlü bir şekilde ve çocuğun güvenini kazanarak, onu zorlamadan yapmak gerekir. O yüzden her zaman için çocuklarla kurulan ilişki ve bağ, tedavi surecinde çok önemlidir, çünkü bu süreç onlar için korkutucu bir deneyim de olabilir. Duyusal bilgileri düzgün bir şekilde algılamadığı için beyin, direk tehlike varmış gibi bir reaksiyon verir. Bu durumda da vücudun “savaş ya da kaç” mekanizması (Fight or flight response) devreye girer. Kalp atışı hızlanır, daha hızlı nefes almaya başlar ve tüm vücudu gergin ve harekete geçmeye hazır hale gelir. Bu durumda da çocuk öz düzenleme becerisinde sorun yaşar. Öz düzenleme (Self-regulation), duygularımızı, düşüncelerimizi ve davranışlarımızı kontrol edebilmektir. Bireyin çevreden gelen uyaranlara en uygun şekilde uyum sağlamasını ve tepki vermesini sağlayan bir süreçtir. O çocuk öz düzenleme yapamadıkça iç hayatı sürekli stres altındadır ve tabi ki bu dışarıya da yansır.

Her çocuk benzersizdir. Her birinin bireysel güçlü yönleri ve duyusal zorlukları vardır. Her biri de farklı tedavi yöntemlerine farklı tepki verir. Bu yüzden de her çocuğun kendi ihtiyaçlarına göre tasarlanmış müdahale önemlidir. Tedavi sureci de her çocuğa göre farklı olabilir ve bu süreç o çocuğa en iyi yöntemleri bulana kadar bir deneme yanılma surecidir. Ve bu tutarlılık, tekrarlar ve zaman alan bir süreçtir.

Eğer çocukta duyusal bütünleme bozukluğu olduğundan şüpheleniyorsanız ve bu ciddi bir şekilde günlük işleyişini etkiliyorsa, tedavinin bir ergoterapistin gözetiminde yapılması çok önemlidir. Aksi takdirde eğitimsiz bir müdahale merkezi sinir sitemine zarar verilebilir. Ergoterapistler bu konuya yönelik özel programlarda eğitim alırlar. Terapinin amacı, merkezi sinir isteminin duyusal uyaranları işlemesini güçlendirmek, dengelemek, ve geliştirmektir.

Ben Amerika’da devlet okullarında ergoterapist olarak çalışıyorum. İki tane ilkokulda bir tane de lisede görevliyim. Okul çağındaki Duyusal Bütünleme Bozukluğu olan çocuklarla çalışıyorum. Size, kullandığım bazı müdahale stratejilerinden örnekler vermek istiyorum:

İşitme duyusuna duyarlı olan öğrencilere:

  • Gürültü azaltma özeliği olan kulaklılar veriyorum (Noise Reduction Headphones)
  • Zil çalmadan, yangın tatbikatı olmadan, veya okulun sisteminden anons verilmeden önce öğrenciye haber veriyorum ki sesin yükseleceğini bilsin (böylece daha az tepki vermiş oluyor).
  • Sınıftaki yerinin hocayı duyabilecek, ona odaklanabilecek bir yerde olmasına dikkat ediyorum.
  • Öğretmenin o öğrenciye sözel olmak yerine görsel yönlendirme yapmasını tavsiye ediyorum.
  • Veya öğrenciye yakın bir mesafede sözlü talimatlar verilmesini ve o öğrencinin o talimatını öğretmenine tekrar etmesini tavsiye ediyorum.
  • Sınıfta kimse yokken öğrencinin sınıfta çıkabilen farklı sesleri keşfetmesine fırsat veriyorum.
  • Dışarıdan gelen sesleri azaltmak için kapı ve pencereleri kapalı tutmalarını tavsiye ediyorum.

Görme duyusuna duyarlı olan öğrencilere:

  • Öğretmenlere sınıftaki ışıkları kısarak, panjurları kapatarak veya açarak sınıfın aydınlatmasını değiştirmelerini tavsiye ediyorum.
  • Floresan ışık yerine pastel tonda ışık veren ampul kullanmalarını tavsiye ediyorum.
  • Sınıfın içindeki görsel karmaşayı azaltmalarını tavsiye ediyorum. Bir çok öğretmen sınıf duvarlarını süslemeyi sever. Bu görsel olarak güzel görünse de çocukların gözlerini yorup dikkatlerini çok dağıtabiliyor. Odaklanması gereken şeye odaklanamazlar.
  • Sınıftaki yerini yazı tahtasını veya öğretmenini daha iyi görebilmesi için ayarlanmasını sağlıyorum.
  • Masayı dağınıklıktan uzak tutmalarını tavsiye ediyorum.
  • Sınıftaki malzemelere renk kodu veya etiket konulmasını tavsiye ediyorum.
  • Bağımsız çalışma alanı sağlıyorum- sınıftaki öbür öğrencilerden ve görsellerden uzak, sınıfın bir kösesinde genelde öğretmene yakın tek kişilik bir masa. Öğrenci burada önemli bireysel çalışmalarını yapıyor.
  • Görsel sınırlar sağlıyorum, mesela çocuğun önüne beyaz bir dosya yardımıyla set çekip o an önünde bulunan işe odaklanmasını sağlıyorum.
  • Çalışma sayfalarını basit tutmalarını tavsiye ediyorum. Bazı öğrencilere soruları teker teker veya azar azar vermelerine tavsiye ediyorum.
  • Fosforlu kalem ile okuması gereken yazının veya çözmesi gereken sorunun altını çizmelerini tavsiye ediyorum ki odaklanması daha kolay olsun.
  • Sınıfın köşesinde küçük bir çadır kuruyorum. Öğrenci gün içinde ara verip çadırın içinde bir kaç dakika gözlerini dinlendiriyor.

Taktil veya dokunma duyusuna duyarlı olan öğrencilere:

  • Dokunmak gibi durumlarda aşırı tepki gösteren öğrencilere öğretmenlerin fazla dokunmamalarını ve dokunmadan önce öğrenciyi uyarmalarını tavsiye ediyorum.
  • Dokunma ihtiyacı duyan öğrencilerin gün içinde ağır bir şey taşımalarına tavsiye ediyorum (kitap, dosya, kutu vs.) veya manipülatörler veriyorum.
  • Farklı kumaşlara karşı duyarlı olan öğrencilerin ailelerine “Sensory Friendly Clothing” satan web siteleri öneriyorum. Bu kıyafetler, çocuğun hassas cildini düşünerek yumuşak pamuk ile yapılıyor, dikişleri tersten olup etiketleri bulunmuyor. (Amerika’da yaşayanlar, Target’ın web sitesinde bu tarz kıyafetleri uygun fiyata bulabilirler.)
  • “Sensory Bins”- dokunma hassasiyetini azaltmak için gün içinde ara verip bir kaç dakika çocuğun “Duyusal kutularda” (farklı dokulu maddeler olan kutular- pirinç, su boncukları, taş, kum, pişmemiş fasulye, yaprak, pamuk, vs) oynamasını öneriyorum. Eğer internetten “sensory bin ideas” araştırması yaparsanız bir çok fikir öğrenebilirsiniz.
  • Titreşimli oyuncaklarla oynamalarını tavsiye ediyorum.
  • Dokunmak istemiyorlarsa da zorlamayın ama teşvik edin. Mesela oyun hamuruna dokunmak istemeyen bir çocuk, ilk önce siz dokunurken sizi izlesin, sonra başka bir maddeyle dokunsun (el teması yok), sonra sevdiği bir oyuncağını hamurun içine koyun o çıkarmaya çalışsın. Yavaş yavaş, alıştıra alıştıra dokunmasını ve oynamasını teşvik edin.

Tat ve koku duyusuna duyarlı olan öğrencilere:

  • Gün içinde ara verip aperatif bir şeyler (acılı, tatlı, gevrek vs.) atıştırmasını tavsiye ediyorum.
  • Okulun kafeteryasındaki yemeyi yemiyorsa ailenin evden onun seveceği bir yemek göndermesini tavsiye ediyorum.
  • Yemek konusunda dokudan dolayı seçici çocuklar için özel olarak eğitim almış beslenme terapistlerine görünmesini tavsiye ediyorum.
  • Öğretmenin sakinleştirici kokular kullanmalarını tavsiye ediyorum.
  • Ellerini, kazağı, kalemi, ve bulduğu her hangi bir maddeyi sürekli ağzına koyan ve çiğneyen öğrenciler için de “Sensory Chewy toy” tavsiye ediyorum. Bu, ağzına alabileceği daha güvenli bir maddedir.
  • Çocukla, oral kasları güçlendirmek için aktiviteler yapıyorum. Örneğin, düdük çalma, köpükle balon yapma, veya pipet kullanma gibi aktiviteler.
  • Farklı kokuları keşfetme fırsatları veriyorum.

Vestibuler (Vücut pozisyonumuzdaki değişiklikleri ve başımızın hareketleri ile alakalı bilgi verir) ve Proprioseptif (vücut farkındalığı- vücudumuzun uzaydaki pozisyonu ve uzuvlarımızın nasıl hareket ettiği ile alakalı bilgi verir) duyusuna duyarlı olan öğrencilere:

  • “Movement Breaks”- gün içinde ara verip hareket etmesini tavsiye ediyorum. Mesela; öğretmenin öğrenciden sandalyelerin/masaların yerlerini değiştirmesi, raftaki kitapları düzenlemesi, öğrencilere verilecek kâğıtları/kitapları onun dağıtması, masaları veya tahtayı onun silmesi gibi farklı görevler vermesini tavsiye ediyorum.
  • Öğrencinin alternatif bir sandalye kullanmasını tavsiye ediyorum. Örneğin, Pilates topun üzerinde oturmasını.
  • Kas geliştirmek için aktiviteler yaptırıyorum.
  • Denge sitemini geliştirmek için aktiviteler yaptırıyorum. Örneğin, dengesiz yüzeylerde ayakta durmaya çalışmasını ve yürümesini teşvik ediyorum.
  • Okulun bahçesindeki oyun alnında tırmanmasını ve salıncakta sallanmasını tavsiye ediyorum.
  • Nesneleri itmelerini çekmelerini teşvik ediyorum.
  • Yerde otururken veya masada sınırları belirlemek için renkli bantlar yapıştırıyorum.
  • İnsanlara ne yakınlıkta durması gerektiğini öğretmek için “Kol uzunluğu” prensibi öğretiyorum çocuğa. İnsanlarla konuşurken gerekli mesafeyi sağlayabilmesi amacıyla karşısındakiyle kendisi arasına bir kol mesafesi olması gerektiğini gösteriyorum.
  • Ağır objeleri kaldırmasını ve onlarla oynamasını teşvik ediyorum.
  • Yaptığımız farklı hareketlerin aynısını taklit etmesini teşvik ediyorum.
  • Sınıfta Yoga yapmalarını tavsiye ediyorum .

– Interoseptif (iç organ duyuları- İç organlarımızdan gelen hisler ile alakalı bilgi verir mesela acıkma, susuzluk, vücut sıcaklığı, kalp hızı, uyku, uyanıklık vs.) duyusuna duyarlı olan öğrencilere :

  • Interoseptif konusunda da yeni araştırmalar, bilgiler, ve tedavi yöntemleri çıkıyor. Şu anda en etkili tedavi yöntemi “Mindfulness” yani bilinçli farkındalık. “Mindfulness” yaşadığın şu anda kendinde ve etrafında gerçekleşenleri olabildiğince oldukları gibi fark etmektir.
  • Onlara o anda hissettikleri veya hissedilebilecek farklı duygularla ilgili farkındalık oluşturmaya çalışıyorum. Örneğin, ne zaman mutlu, üzgün, şaşkın, aç/tok, uykulu vs. olunur, ne zaman üşünür, ne zaman terlenir, o an nasıl hissedilir ve nasıl tepki verilir.

Ayrıca, öğretmenlere bu çocuklar için günlük görsel program vermelerini, günlük programında bir değişiklik olduğunda onlara sözlü uyarıda bulunmalarını, ve ellerinden geldiği kadarıyla okuldaki günlük programı düzenli ve tutarlı tutmalarını tavsiye ediyorum. Zaman ölçer kullanarak da çocuğun ne kadar bir sure bir aktivitede duracağını ve bir sonraki aktiviteye geçişi ne zaman olacağını bilmesini sağlamalarını öneriyorum. Çünkü bu çocuklar değişime uyum sağlamakta zorlanırlar. Gün içinde ne yapacaklarını ve beklentilerin ne olduğunu bildiklerinde fonksiyonel reaksiyon vermekte ve uyum sağlama konusunda daha başarılı olabiliyorlar. Ve özel duyu bütünleme odası veya köşesi oluşturuyorum sınıfta. Öğrenciler gün içinde ara verip orada ihtiyaçlarını giderebilsinler, sakinleşsinler, ve o öz düzenlemeyi yapıp tekrar sınıfa dönebilsinler diye.

Benim okuldaki en büyük rolüm ilk olarak öğretmenlerin bu konudaki farkındalığını arttırmak. Yaşanan tüm sorunların duyusal bir bozukluktan kaynaklanıyor olabileceği gerçeği göz ardı edilmemeli. Sonra da öğretmenlerle birlikte çalışarak sınıfta çocuğun başarılı olabilmesi için yapabileceğimiz adaptasyonlar ve deneyebileceğimiz farklı stratejiler geliştiriyoruz. Bu, ihtiyaçlar artıkça, sürekli değişebilen bir süreçtir. Tedavinin başarısında, öğretmene verilen eğitim çok önemli. Çünkü onlar çocukla daha sık etkileşimde bulunuyor.

Son olarak da bu konuyla ilgili daha çok bilgi almak ve farklı duyusal deneyimli aktivite fikirleri edinmek isteyenler için “Sensory Processing 101” kitabını tavsiye ederim (Kitabın yazarları: Dayne Abraham, Claire Heffron, Pamela Braely, and Lauren Drobnjak)”. Ebeveynler için faydalı bir kaynaktır.

Selin Engeç, Ergoterapist