“Onbir ayın sultanı” olarak güzel bir niteleme ile maruf Ramazan ayı, içerisinde bir çok güzellikler barındırmaktadır. Sadece bu aya has olan teravih namazı, bunlardan bir tanesidir. Oruç ile geçirilen günün akşamı Teravih namazı ile taçlandırılır. Böylece gün dolu dolu ibadet ile geçirilmiş olur.

Teravih, terviha kelimesinin çoğulu olup (her dört rekat arasında bekleme)” rahatlama, fasıla, dinlenme” anlamına gelir. Teravih uzun bir ibadet olması hasebiyle, günümüzde bir an önce bitirilmesi gereken bir zorunluluk olarak algılanmaktadır maalesef. Ancak Osmanlı’da bu uzun ibadet daha çok insanı rahatlatan yönü ile ele alınmış olsa gerek musiki ile iç içe bir teravih geleneği oluşmuştur.

Günümüzde, aslında uzunca bir zamandır “aaah nerede o eski Ramazanlar” demek meşhur hale gelmiştir. Ve sanki Ramazan ayının sadece eğlence kısmı varmış da kaybedilmiş gibi, bu eğlenceler gün yüzüne çıkarılmaya çalışılmıştır. Ramazan için bir şablon oluşturulmuş, direkler arası, feshane, Hacivat-Karagöz sanki Ramazan ayının olmazsa olmazları gibi sunulmuştur. Halbuki naif ve zarif ecdadımız, ibadet konusunda da zengin bir geleneğe sahiptir. ENDERUN TERAVİHİ bu geleneğin bir göstergesidir. Ne güzel ki bu gelenek bir kaç senedir İstanbul’da  yeniden uygulanıyor.

Eskiden, İstanbul’da saraylarda, camilerde, dergahlarda, eğitimli musikişinas hafızlar tarfından kıldırılan, her dört rekatta farklı bir makamın icra edilmesi sureti ile kıldırılan teravihe “enderun usulü teravih” adı verilir. Yine bu rekatların aralarında aynı makam üzere müezzinlerin topluca ilahiler okumasına da “cumhur müezzinliği” denmektedir.

Bu usulde imam ve müezzinlerin mahreç, talim, Kur’an kıraati ve musiki konusunda donanımlı ve tecrübeli olması en önemli nokta olsa gerek.

Cumhur müezzinliği sadece teravih namazında değil vakit namazlarında da uygulanmıştır. İlk sünnetten sonra “tasliye” adı verilen usul ile cemaat, Efendimiz (a.s.) e, Hz. Bila-i Habeşi’ye ve camiyi yaptıran hayır sahiplerinin ruhlarına duaya çağırılırdı. Ardından bir müezzin, üç defa İhlas-ı şerif okur. Bunun nedeni üç ihlasın bir hatim sevabı karşılığı olduğunu bildiren hadistir. Bunun ardından yine toplu halde aminler, tesbihler okunur. Akabinde imam mihrabiye yani aşr-ı şerif okur.

Teravih namazı kılınırken her dört rekatta bir selam verilir ve bu her dört rekat farklı makamlarda sureler okunarak kılınır. Örneğin, birinci dört rekat ısfahan veya neva, ikinci dört rekat saba, üçüncü dört rekat hüseyni, dördüncü dört rekat eviç, beşinci dört rekat acemaşiran makamında kılınırdı. Bu rekat aralarında müezzinler rekat ile aynı makamdan ilahiler okuyarak devam ederler.

Bununla birlikte, özellikle büyük camilerde imamın tekbirlerini arkadaki ve üst katlardaki cemaate duyurmak için bir iki imam arka tarfta durup imamın arkasından tekbirleri tekrarlardı. Selatin camilerinde (padişahlarca yaptırılmış) özellikle bunu için “mükebbire” denilen balkonlar bulunurdu.

Selam verildikten sonra müezzinler cumhur olarak Salat-ı münciye duasını ve tesbihatı okurlardı.

Aralarda okunan ilahilerin konu seçimi de önemlidir tabii ki. İlk on günde Ramazan ayına kavuşmaktan duyulan sevincin dile getirildiği ilahiler okunur.İ kinci on günde Allah’tan af ve mağfiret niyaz eden ilahiler seçilirdi. Son on günde ise Ramazan-ı şerifi uğurlamanın hüznü ile “elveda” nidaları ile süslenmiş ilahiler tercih edilir. Ayrıca Ramazanın ilk onbeş gecesi karşılama geceleri, son on beş gecesi ise uğurlama geceleri olarak isimlendirilmiştir.

Önemli bir konu da, rekatlardaki zammı sure tertibidir. Rastgele bir tertip yapılmaz, manasına göre sıralanırdı. Mesela rahmet ayetlerinden, dua ayetlerinden, tesbih ayetlerinden, peygamberlerden bahseden ayetlerden ve sonları birbiri ile kafiyeli olacak şekilde bir düzenleme yapılırdı.

Her konuda olduğu gibi ibadet konusunda da ecdadımız insanın ruhunu doyuran, ibadetten lezzet almayı sağlayan uygulamalarla zamanı aşan bir medeniyet olduğunu bizlere ispatlamakta. Rabbim bizleri ibadetinden haz duyan ve ibadetleri Allah katında kabul olan kullarından eylesin. Amin.

Öznur ZEYBEK, İlahiyatçı-Eğitimci