UWA/ Kotku Kampları eğitici ve dinlendirici birer aile toplantısı olmalarının yanı sıra, Amerika ve çevresinde uzaktan yakından gönül dostlarını da birleştirmede büyük bir etkendir. Bunun en güzel, en çarpıcı örneğini, geçtiğimiz 20. Kış Kampında, Pennsylvania’da yaşadık. Yaklaşık 800 km öteden, Kanada’dan kampımıza tesrif eden bir gönüldaş ile tanışmamız bu vesilesi ile vuku buldu.

Günay hanımın akademik geçmişi, farklı kültürlerden ülkelerde yaşamış olması ve Akwa’yı bulma hikayesi bizim çok ilgimizi çekti ve onunla yaptığımız sohbeti sizinle de paylaşmak istedik.

Kısaca kendinizden ve hangi amaçla Kanada’da bulunduğunuzdan bahsedebilir misiniz?

Kanada’ya gelmeden önce eğitim alanında görev yapan bir akademisyendim, eşim de hukuk alanında çalışıyordu. İki çocuğumuz var, oğlumuz 21, kızımız 14 yaşında. Şu anda Kanada’nın doğa ve iklim açısından en güzel yeri diye düşündüğümüz Vancouver’da yaşıyoruz. İklim burada doğu ve orta Kanada’ya oranla daha ılıman olduğundan, kışın hava şartlarından dolayı zorlanmıyoruz. Vancouver’daki en güzel yerlerden biri ve daha önceden Kanada yerli halkına ait olan kampüs alanında yasıyoruz. Oğlumuz üniversiteye, kızımız da kampüsteki liseye devam ediyor.

Şu anda Kanada’da bulunmamızın hikâyesi de daha önceden Dubai’de yaşamış olmamıza dayanıyor. Şöyle ki, eşimin işi gereği önce Ankara’dan, İstanbul’a, ardından da Dubai’ye taşındık. Uluslararası kültüre sahip, Müslüman bir ülkede çocukları büyütmekten çok memnun kaldık. Çocuklar uluslararası eğitim veren okullarında İngilizce öğrenip, farklı kültürleri tanıdılar. Üç yıl yaşadığımız Dubai’de; eğitim için genelde Amerikan, İngiliz, Kanada, Avustralya üniversitelerinin tercih edildiğini gördük. 

Dubai’de tanıştığımız çok sayıda Pakistanlı, Hintli ve Ortadoğulu insanın Kanada vatandaşlığına sahip olduğunu öğrendik. Özellikle çocuklarını düşünerek Kanada vatandaşlığını almış ama orada yaşamak yerine körfez bölgesini tercih etmiş birçok kişiyle tanıştık. Bu konuyu biz de araştırdık ve düşünmeye başladık. Çocukların eğitimi ve Müslümanlara daha önyargısız bir ülke olduğunu düşündüğümüz için biz de Kanada’ya başvuruda bulunduk. Başvuru sürecinde istenen belgelerin çokluğu ve detaylı oluşu da tahminimizden daha zorlayıcı yaptı süreci. Başvurumuz 5 yılda sonuçlandı ve oturum kartımızı aldık. Bu arada Dubai’den İstanbul’a geri döndük, oğlumuz orada liseyi bitirdi ve Kanada’da üniversite eğitimine başladı. Uzun ve zor sürecin sonunda aldığımız bu hakkı koruyabilmek için bizim de 5 yıl içinde en azından 2 yıl gelip burada yaşamamız gerekiyordu. Bu nedenle iki yıldır Kanada’da yaşamaktayız. İlk yıl Toronto’daydık, şimdi ise Vancouver’dayız. Bu akademik yılın sonunda da ülkemize dönüp, anne-babalarımıza daha yakın olup, kızımızın da orada lise eğitimine devam etmesini planlıyoruz, Allah’ın izniyle.

Kızımız liseyi bitirdiğinde onun da Kanada’da üniversite eğitimine devam etmesini planlıyoruz. Kanada’nın özellikle ilk üç üniversitesinin (British Columbia Üniversitesi, Toronto Üniversitesi ve McGill Universitesi), dünyadaki en iyi ilk 30 üniversite arasında yer alması,buradaki üniversiteleri çekici kılıyor. Özetle, hem oturum hakkımızı kaybetmemek, hem de bu hakkın bize sunduğu imkânla çocukların, düşük bir ücretle iyi bir üniversite eğitimi almasını sağlamak amacıyla Kanada’da bulunmaktayız.

Kanada’ya gelişlerin ABD’ye oranla daha kolay olduğu söyleniyor siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Hem başvuru sürecinde hem de Kanada’ya geldikten sonra karşılaşılan değişik zorluklar var. Buraya gelmek isteyenlerin, daha doğru karar verebilmeleri için bilmeleri gerektiğine inanarak, iki yıldır burada yaşamayla sınırlı olan tecrübelerimize dayanarak, olası zorluklara ilişkin algılarımı paylaşmak istiyorum. Evet, Kanada’ya gelmek çok önceleri, hem vasıflı hem de vasıfsız eleman açığı nedeniyle daha kolaymış. Ancak biz 2007’de başlattığımız başvuru sürecimizle birlikte, başvuruların giderek zorlaştığını somut olarak gördük, şu anda daha da zorlaştırılması planlanıyor. Şöyle ki değişen, daraltılan başvuru koşulları nedeniyle bizim gibi daha önceden kabul almış birçok kişi, şu anda zorlaştırılan koşullar nedeniyle ya başvuru yapamıyor ya da başvuru yapmış olsa bile kabul alamıyor. Son olarak Şubat 2014 içerisinde varlıklı yatırımcılara tanıdıkları oturum vizesini de kaldırdıklarını açıkladılar.

Eskiden beri nüfusa ihtiyaç duyan Kanada; giderek artan başvuruların çokluğu ve iş/dosya yığılması, ihtiyaç duyduğu meslekler alanlarının azalması-değişmesi, daha önceki başvurularda saptanan usulsüzlükler, ülkeye daha önceden gelmiş olanlar için yapılan masrafların ülke için bir yük olarak görülmesi gibi nedenlerle başvuru koşullarını sürekli değiştirmekte ve zorlaştırmakta. Ülkenin daha önceki başvurularda saptadığı usulsüzlükler arasında; ülkesinde kötü muamele gören bir azınlığa mensup olmadığı halde öyle olduğunu söyleyip iltica talebinde bulunanlar, vatandaşlık için burada yaşaması gereken süreyi yaşamadığı halde yaşamış gibi başvuru yapanlar, çalıştığı veya ihtiyacı olmadığı halde devletten yardım alanlar sayılabilir. Bir yandan saptadığı usulsüzlükleri önlemeye çalışan, bu şekilde başvuruda bulunmuş olanların başvurularını iptal eden Kanada hükümeti; artık neredeyse ne yatırımcı ne de vasıflı eleman başvurularını istemiyor diyebileceğimiz bir yaklaşım sergiliyor. Bazı ülkelere göre kolay algılanan Kanada başvuru süreci artık çok daha zor.

Kanada’da yeni bir yaşama başlamayı düşünenler için neler söylenebilir?

Diyelim ki başvuru koşulları yerine getirildi, ardından burada yaşamanın beraberinde getireceği diğer zorlukların göze alınması gerekiyor. Kanada’ya geldiğiniz anda en temel ihtiyaçlarınız olan bir ev kiralamak, cep telefonu hattı almak, kredi kartı almak ve bir işte çalışmak için başvuru yaptığınızda sizden; Kanada eğitimi, Kanada kredi geçmişi ve Kanada işvereninizden yazı isteniyor. Bunların Kanada’ya yeni gelenlerden istenmesinin gerçekçi olmadığını biliyorlar ama yine de istiyorlar.

Eğer ki çok ihtiyaç duyulan bir alanda uzman değilseniz ve iş teklifi almadıysanız, ülkenizde sahip olduğunuz eğitimin denkliği olsa bile yine de Kanada eğitimi almak zorunda kalabiliyorsunuz. Örneğin; bir tıp doktoru, diş hekimi, avukat en az 3-4 yıl Kanada’da alanı ile ilgili okumayı, ardından veya okurken iş deneyimi kazanmayı, daha sonra başvurularda şansını denemeyi göze alacak, bu arada gönüllü işler veya ücretsiz stajlarlarla şansını ve bağlantılarını artıracak ki iş bulabilme olasılığını artırsın. Bu nedenlerle, Kanada’daki ilk yılının sonunda bu zorluklardan yılarak ülkesine dönen veya tüm eğitim geçmişini-vasıflarını bir kenara itip, saatlik işlerle yaşamını sürdürmek zorunda olan kişilerin sayısı az değil. Vasıflarına veya eğitimine göre iş aramaktan vazgeçip, olup olabileceği en alt düzeyde bir işe razı olmayı kabul edenlerin bile yine de Kanada’da sertifikası, eğitimi olmadan çalışamayacağını bilmesi gerekiyor. Eğitimler, sertifikalar kesin iş garantisi anlamına da gelmiyor, sadece başvurularda “değerlendirilmeye alınabilirsiniz” demek oluyor. Bunu da şöyle yorumlamak mümkün; artık eğitimli, donanımlı vatandaşlarının sayısı ve onlar arasında işsizlik artmaktayken, başvurulardaki tercihlerini onlardan yana kullanmak istiyorlar. Ayrıca, farklı ülkelerin eğitim ve iş deneyimine de pek güvenmiyorlar veya denklik belgesi de alsanız eşit görmeyebiliyorlar.

Kısacası, a) size iş verecek veya bir iş kurmanızda yardımcı olacak güvenilir bağlantılarınız varsa, b) ilk yıllardaki yaşam ve uyum zorluklarını göze alabiliyorsanız, c) uzunca bir süre (2-3 yıl gibi) sizi idare edecek maddi gücünüz varsa, d) yeni baştan eğitim almayı göze alabiliyorsanız ve e) gerekirse yeni bir meslek alanını düşünebilecek kadar kendinizi enerjik hissediyorsanız, o zaman düşünülebilir buraya gelmek. Evet, havası, suyu güzel, doğa müthiş, çocukların İngilizce öğrenmesi için doğru bir yer, fakat gelen kişilerin aynı zamanda buranın da iklimsel, sağlık, eğitim ve emeklilik sisteminde sıkıntıları olduğunu bilmesi gerek. Buradaki Türkler arasında Türkiye’deki emeklilik sistemine bağlı olmayı tercih edenler hayli çok. Burada aile doktoru sistemi uygulanıyor ancak doktorunuzu görebilmek için uzunca bir süre beklemeniz gerekebiliyor. Eğitim alanında ise çocuklarınızı olumsuz etkileyebilecek bazı riskler de mevcut.

Kanada’daki eğitim sistemini nasıl buluyorsunuz?

Kanada eğitim sistemi bölgelere göre bazı değişiklikler göstermekle birlikte, tüm bölgelerde de normal devlet okulları, farklı program uygulayan devlet okulları (sanat, spor, zenginleştirilmiş veya mesleki program uygulayan), özel okullar ve dini okular mevcut. Neredeyse tüm okulların değerlendirildiği her yıl yayınlanan raporlar var. Bu raporlarda değerlendirmeye dahil tüm okulların başarı sıralamasını görebiliyorsunuz, ona göre çocuğunuzu vermek istediğiniz okulu, normal bir devlet okuluna verecekseniz, o okula göre de yaşamanız gereken bölgeyi seçiyorsunuz. Bu okullar, oturduğunuz bölgeye göre kayıt alırken, farklı program uygulayan okullar ile özel okullarda oturduğunuz bölge pek önem taşımıyor. Okul listelerine bakıldığında iyi okulları, iyi okulların olduğu bölgeleri, tam tersi duruma sahip bölgeleri ve okulları da görebiliyorsunuz. Bütün okulları iyi veya bütün okulları kötüdür diye genelleme yapılamaz. Okulların sıralamalarına göre de başarı durumları, imkânları, fiziksel koşulları ve öğrenci gruplarına ait özellikler değişiyor.

Genel olarak Kanada’daki normal devlet okullarının müfredatının, bizdeki eğitime göre biraz hafif olduğunu görebiliyorsunuz. Çocuklar çok bunalmadan, eğlenerek, diğer etkinliklere yeterince zaman ayırarak, öğrenmekten keyif alarak eğitim alsınlar isteniyor. Ancak normal (mesleki eğitim vermeyen) bir devlet lisesinin de son iki yılında durum değişiyor, dersler birden zorlaşıyor. Herkesin üniversiteye, akademik bir yüksek eğitime yönelmesi de beklenmiyor. Hatta lisede mesleki dersler alıp, üniversite yerine mesleki eğitim ağırlıklı kolejleri (bizdeki meslek yüksekokulları gibi) tercih edebiliyorlar. Kolej eğitimi sonrasında isterlerse üniversite eğitimine geçiş yapabiliyorlar. Benzer şekilde ülkedeki kolej ve üniversiteler de farklı programlara, ücret, kalite ve saygınlığa sahipler. İlk sırada gelen üniversitelerinin güzel kampüsleri, fiziksel imkânları ve çok da kalabalık öğrenci mevcutları var. Öğrenciler farklı dersler ve alanlar seçerek eğitimlerini iki farklı alanla tamamlayabiliyorlar, bizdeki çift ana dal veya bir ana dal, bir yan dal gibi.

Özetle, Kanada erken yaşta (ergenlik öncesinde) İngilizce öğrenmek ve lise sonrasında iyi bir üniversite eğitim almak için doğru bir yer olabilir, ama haberdar olmamız gereken riskleri ve olası olumsuz etkilerini unutmadan ve gerekli tedbirleri almak kaydıyla. Kanada’daki normal düz bir liseden iyi bir üniversiteye geçişte ilk yılda üniversitede zorlanma ve terkler düşünüldüğünde, bizim eğitim sistemi gibi zorlayıcı bir eğitim sisteminden gelenler veya zenginleştirilmiş, farklı eğitim programı uygulayan okullardan (IB gibi) mezun olanların başarılı olma şansları daha fazla. Aksi takdirde çok basit bir lise programı sonrasında gençler kabul alsalar bile üniversiteye devamda zorlanıp, başarısız olabiliyorlar.

Size göre Kanada çocuk yetiştirme yönünden güvenli bir yer mi?

Kanada’daki eğitim kurumlarında bana göre, eğer çocuklarını dini bir okula vermiyorlarsa, aileleri rahatsız edici bazı konular bekliyor. Ülkemizde de gençler arasında görülebilecek problemler burada da var; kıyafet tarzlarındaki serbestlik, kız-erkek arkadaşlığının çok küçük yaşlara inmesi/seviyesi, zararlı alışkanlıklar gibi.

Hiçbir ülke sadece iyi yönlerden oluşmuyor, iyi yönleriyle beraber olumsuzlukları da var. Bu açıdan Kanada’da iyi eğitim veren okullar, üniversiteler var diyebiliriz, ama bazı risklerin de olduğunu bilmek gerekiyor. Ancak bu risklerin ulaşamayacağı, dini kuralları hayatının merkezinde tutabilen ve dolayısıyla bu risklerden uzak durmayı başarabilen mü’min gençler de mevcut. Hayatını dini kurallara, önceliklere göre yaşayan gençler, tüm bu yanlışları elinin tersiyle kolayca itecektir. Öte yandan, Kanada’ya geldiğinde sağlam dini temeli olmayan ve risk grubu olan (arkadaş/çevre etkisine açık, düşünmeden davranabilen, maceracı) gençlerin ise bu ortamlarda empoze edilen yanlışlara önce daha olumlu bakması, sonra merak etmesi, ardından da denemesi ihtimali söz konusudur. Risk grubundaki gençler için, sadece Kanada’da değil başka ülkelerde de, bizim ülkemizde de (özellikle büyük şehirlerde) benzer risklerin mevcut olduğunu da biliyoruz. Allah hepimizin çocuğunu yanlışa düşmekten korusun.

Bulunduğunuz şehirde İslami yönden ne tür aktiviteler oluyor? Devamlı gidebildiğiniz bir cami ya da İslam kuruluşu var mı?

British Columbia Üniversitesi’nin kampüsünde birkaç kilise varken, cami yok. Şehirdeki camilere de hayli uzağız. Ancak üniversitede sayıları azımsanmayacak pırıl pırıl, çalışkan, becerikli gençlerden oluşan “Müslüman Öğrenci Derneği” var. Onlar, gerek Cuma, gerek diğer vakit namazlarının üniversitede bir salonda kılınmasını sağlıyorlar. Değişik etkinlikler düzenliyorlar; örneğin geçen haftalarda İslami farkındalık haftası düzenlediler, akşamları Kuzey Amerika’dan değişik din alimlerini davet ederek, konuşmalar yaptırdılar, gündüzleri de kurdukları standlarla İslamiyet’i tanıtıp, öğretmeye çalıştılar kampüstekilere. Önemli dini dönemlerde (Ramazan, Muharrem ayları gibi) çok ağır olan akademik programlarına rağmen etkinlikler düzenliyorlar. Ayrıca kız ve erkek öğrenciler için ayrı ayrı Kur’an okuma, sohbet halkaları, Müslümanlara yardım organizasyonları gibi etkinlikleri de var. Onların bazı etkinliklerine katılıp, destek olmaya çalışıyoruz. Şehirdeki Müslümanlarla ilgili organizasyonlardan, etkinliklerden onlar aracılığıyla haberdar oluyoruz denilebilir.

Bahsetmek istediğim bir diğer organizasyon da Muslim Food Bank, onbeş günde bir maddi durumu kötü olan Müslüman ailelere kahvaltı düzenleyip, sonrasında onlara gıda ve giyecek yardımında bulunuyor. Ayrıca farklı mezheplerin düzenlediği değişik etkinlikler, açmış olduğu kurumlar, camiler ve okullar da mevcut şehirde. Ancak zaten az olan nüfus içinde Müslüman sayısının çok olduğunu söylemek zor, onlar da değişik kollara, gruplara ayrılınca iyice grup sayıları küçülüyor. Türklerin de, küçük bir topluluk olsalar da, bir araya geldikleri bir cami var, şu sıralarda da onun yasal izinlerini alıp, hizmetlerini daha çok insana ulaştırmaya çalışıyorlar.

Manevi hayat nasıl Kanada’da? Kanada’da Müslüman bir bayan olarak her hangi zor bir durumla karşılaştınız mı?

Manevi hayat, çok bireysel yaşanan bir durum, aynı ev içindekiler bile başka başka yaşayabilirken, bir ülkeye genelleme yapmak çok zor olur. Müslüman bir bayan olarak, hiçbir olumsuzlukla karşılaşmadım. Müslüman bayanlar arasında çok sıcak selamlaşma var. Sonradan kapanmış bir bayan olarak dışarıdan Müslüman olduğu anlaşılabilen biri olarak, ben de herkese daha olumlu, güler yüzlü ve sevecen yaklaşmaya çalışıyorum. Müslümanların nasıl göründüğü, nasıl davrandığı, işini nasıl yaptığı bir tek onu değil mensup olduğu büyük bir grubu etkileyeceği için tüm Müslümanların payına düşeni yapması çok önemli.

Akwa sitesini nasıl buluyorsunuz, faydalanabiliyor musunuz?

Akwa sitesini nasıl buluyorumdan çok, siteye nasıl ulaştığımdan bahsetmek isterim. Bunun için de Akra FM’in hayatımda nasıl yer edindiğinden, sonrasında ise hayatımın nasıl merkezine yerleştiğinden bahsetmek isterim. Dubai’de ve Kanada’da yaşarken televizyon edinmedik. Çocukların Türk kanallarını izlemelerinin dili öğrenmelerini olumsuz etkileyeceğini, ders ve diğer etkinliklere ayıracakları zamanı azaltacağını düşünerek bu kararı aldık. İzlemek istedikleri filmleri sınırlı bir şekilde izlemelerine izin verdik. Hayatımızda televizyon olmaması çocuklar için ne kadar iyi oldu bilemiyorum. Ancak, ben televizyonun hayatımda olmadığı zamanlarda daha fazla ilahi konulara yöneldiğimi fark ettim. Dinlediğim ilahilerin gerçekten zaman içerisinde tıpkı radyomuzda denildiği gibi ”kulaktan gönüle” girdiğini hissettim. Arabada radyo dinlerken hızla kanalları değiştirip bana iyi gelen ilahileri dinlerken, AKRA FM adı ve ilk kez Mahmud Es’ad Coşan adıyla karşılaştım. Daha sonra da sıkça karşılaştığım bu ad, demek ki ben daha çok bu radyoyu dinliyorum diye düşündürdü ve ismin sahibini tanımak istedim. Evdeki radyo kanalı çekmediği için Akra FM’i sadece arabada dinliyordum. Artık sadece ilahileri değil, hocaların, özellikle Mahmut Es’ad hocamın hayatıma denk düşen konuşmalarından çok etkilenmeye başladım. Anladığım bir dini gerçek, ne kadar dindar olursanız olun mutlaka bir mürşide bağlanmak gereği idi. O zaman ben kime bağlanmalıydım, ben mi onu seçecektim, o mu beni seçecekti? diye düşünmeye başladım.

Eleştirel yaklaşım içine sinmiş bir akademisyen olarak, tüm yolları görmeden karar vermeyecek olan ben, değişik cemaatler hakkında bilgi edinmeye, farklı alimleri tanımaya çalıştım. Hepsinden de çok şey öğrendim, acaba hangisi derken hep aklıma gelen “ben de en çok emeği olan Akra FM” düşüncesi olmaya başladı.

Geçen yıl, Toronto’da yasamaya başlamamızla ilk başlarda değişik dini radyo kanallarını da takip etmeye çalışan ben, artık hiç kanal değiştirmemeye başladım. AKRA FM’de dinlediğim hocalara duyduğum yakınlık ve bağ arttıkça, diğer hocalara ve yollara ilişkin acabalar silindi aklımdan. Her dinlediğim sohbetinden hayatıma ilişkin bu kadar yakın işaretler bulduğum, söylediği her sözün gönlüme ve aklıma sindiği, kendisini gönülden sevdiğimi hissettiğim hocalarımı bulmuştum. Aramızda yıllar olmasına rağmen, nasıl oluyor da her ihtiyacıma yönelik yönlendirmeler yapabildiklerine, nasıl sürekli eğitim verip, yol aldırdıklarını, sorularıma nasıl vaktinde cevap verebildiklerine hala şaşırıyorum.

Aradığım yolu bulduğumu hissettiğimde o zaman benim gibi olanlar var mıdır Kanada’da diye, araştırmaya başladım. Çevremdekilere sordum, bilmediklerini söylediler. Kanada’da bulamayacağımı düşünerek artık aramayı kestim. Vancouver’da, “şüpheliden uzak durmak” adına peyniri, yoğurdu ya kendim yapayım, ya da çok emin değilsek yemeyelim diye düşünüp, peynir tarifi ararken AKWA’ya ulaştım. Amerika’da varlarsa, Kanada’da da olabilirler mi diye mesajlaşmaya başladım. Bu arada AKWA’nın kış kampı olduğunu öğrendim, katılmayı çok istedim. İlk kez benzer dala, yola tutunmuş insanlarla karsılaştık. Kendilerine de dediğim gibi ilk kez birlikte olduğum bu grupta ete kemiğe büründüler, nasıl giyindiklerini, nasıl davrandıklarını, nasıl insanlar olduklarını gördüm. Bir tek ben değil, diğer aile üyeleri de çok memnun oldular, hem kampa katılmaktan hem de üyelerle tanışmaktan. Böyle durumlarda insanın ne hissedeceği çok önemli, siz onlardan olmadığınızı hissederken karşı taraf da onlardan olmadığınızı hissettirir. Onlar gibi olmadığınıza, onlarla olamayacağınıza kanaat getirirsiniz. Sonuçta çok memnun olduk kampa katılmış olmaktan, doğru kaynaktan beslenmenin ortak paydada buluşması bu olsa gerek diye düşündüm. Türkiye’ye dönmeden düzenlenecek olan bir kamp daha olacak, inşAllah ona da katılacağız.

Şimdi AKWA’yı nasıl buluyorum sorusuna gelecek olursam; dostlarımın doğruları, doğru bir şekilde söyledikleri, Amerika’da yaşayan Müslüman Türkleri aydınlatmaya çalışırken, yer verdikleri değişik konulardan dolayı herkese faydalı olabilen bir site diye bakıyorum. Siteye yeni yazılar eklendiğinde, bakıp bilgileniyorum. Ciddi ve sürekli bir emek ve zaman ayrıldığını da görebiliyorum. Allah hepsinden razı olsun.

Röportaj: Esra Aiello- 2010