Biyolojideki anlamıyla mikrop, hastalığa sebep olan olmayan bütün bakteri, arkea, virüs, mantar ve protistaları kapsar. Vücudumuzda bulunan ve kendilerine ait genetik materyallere sahip olan bütün bu mikropların toplamına mikrobiyota ismi verilir. Bilimsel çalışmalar son yıllarda mikrobiyotaya ağırlık verirken, çoğunlukla bakteri içeriğini dikkate alır. Tahminlere göre vücudumuzda hücrelerimizin 1-3 katı kadar bakteri yaşıyor.(1)

Bakterilerin vücudumuzda ve hatta bilinen tüm eko sistemler içinde en yoğun, çok ve çeşitli olarak bulunduğu nokta ise bağırsaklarımızdır. Bu mikrobiyotanın oluşumuna en baştan başlarsak; yeni doğmuş bebek annenin doğum kanalından geçerken almaya başladığı bakterileri, anne sütü ile birlikte çoğaltıp çeşitlendirir. Hatta literatürde, sezeryanla doğan bebeklerde alerjik hastalıkların daha fazla olduğunu ve bunun da doğum kanalından alınamamış bakterilerle ilgili olabileceğine dair çalışmalar bulunmakta. (2)

Bebeklikten iki yaşına kadar kademeli bir şekilde çoğaltılıp çeşitlendirilen bu bakteri topluluğu, yetişkin bir insanda dengeye ulaşıyor. Yapılan araştırmalar kişiden kişiye bağırsak mikrobiyotasının gösterdiği değişikliklerin bakteri türleri ve bunların birbirine baskınlığı şeklinde görüldüğünü, ancak mevcut bakterilerce yapılan faaliyetlerin genelde benzer kaldığını gösteriyor. Yediklerimiz, kullandığımız ilaçlar, yaşadığımız çevre ve hatta stres durumumuz değiştiğinde, baskın olan bakteri türleri ve sayıları değişebiliyor.

Bakteriler bizim sindiremediğimiz karbonhidratları fermantasyon ile metabolize ederken, bir takım yağ asitleri meydana geliyor. Bu asitler, bağırsakta enerji kaynağı olarak kullanılmakla beraber hem bağırsakta hem dolaşıma katılarak vücudun geri kalanında sinyal iletimi başlatma potansiyeline sahipler. (3)

Bir çalışmada, bu yağ asitlerinden biri olan butrik asitin bağışıklık sistemi hücrelerinden biri olan regülatör T hücrelerinin oluşumunu tetiklediği bulundu.(4)

Yine başka çalışmalar, bu yağ asitlerinin dolaşım sistemindeyken, vücudun genel yağ metabolizması üzerinde önemli etkileri olduğunu ve sağlıklı bireylerden yapılan bağırsak mikrobiyotası transferlerinin metabolik rahatsızlığı olan bireylerin insülin hassasiyetlerini arttırdığını gösteriyor. (5)

Bağırsak bakterilerinin başka önemli rollerine de değinelim. Mesela potensiyel olarak vücuda toksik olacak bileşenleri metabolize ediyorlar. Aşırı alkol tüketimiyle bağırsak bakterileri de aşırı artış gösteriyor ve karaciğere verilen zararda bu artışın da etkili olduğu düşünülüyor.(6)

Beynimizde sinir hücrelerinin sinyal iletiminde kullandığı kimyasallardan bazıları, bağırsaklarımızdaki bakteriler tarafından da yediklerimiz sindirilirken üretilebiliyor. Bunlardan biri, GABA, merkezi sinir sisteminde çalışıyor ve düzenlenememesi halinde anksiyete, epilepsi veya davranışsal bozuklukların ortaya çıkabileceği biliniyor. (7)

Obezite, alerji, huzursuz bağırsak sendromu(IBM), hatta kanser; vücudumuzda yaşayan ve mikrobiyota`mızın bir parçası olan bakterilerle ilişkilendirilen hastalıklardan bazıları.(1)

Bütün bu önemli araştırmalara göz gezdirdikten sonra, tedavi amaçlı bakterilerden nasıl faydalanabileceğimizi inceleyelim.

Bu konuda iki yaklaşıma odaklanacağız;

Probiyotikler ve prebiyotikler

Probiyotik, canlı organizmalardan, çoğunlukla bakteri türlerinin bir ya da bir kaç tanesinin bir araya getirilmesiyle oluşturuluyor, vücuda verildiğinde mikrobiyotaya fayda sağlaması bekleniyor.

Prebiyotik ise vücutta faydalı bakteriler için özel hazırlanmış besin niteliğinde, onların gelişimine katkı sağlayacak sindirilemeyen karbonhidratlardan oluşuyor. Bu tedavi yöntemlerinin denendiği bilimsel çalışmalar hızla çoğalmakta olsa da, bireylerin mikrobiyotalarındaki farklılıklar, yaşam tarzlarının çeşitliliği ve bağırsak mikrobiyotasının dinamikliğinin incelenmesinin zor olması gibi faktörler, sonuçlar arasında farklılıklar meydana getirebiliyor.

Bu konuda bazı çalışmalardan örnekler verecek olursak;

  • Bir araştırmada safra sıvısını metabolize eden bakteriler probiyotik olarak hap şeklinde yüksek kolesterol hastalarına verildiğinde, kolesterolün düşürülmesine yardımcı olduğu görülüyor.(8)
  • Bir başka çalışma ise probiyotik olarak yüz yıllar öncesinden kullanılan yoğurt ile ilgili. Bu çalışmada yoğurt içerisinde genellikle bulunan Lactobacillus bulgaricus bakterisine ek olarak Lactobacillus ailesinden iki yeni tür daha eklenince elde edilen yoğurdun besin içeriğinin daha faydalı olduğu bulunuyor. (9)
  • Prebiyotiklerin bir başka önemli uygulama alanı ise bebek mamaları. Anne sütü ile beslenmeye mümkün olduğunca yakın olmak amacıyla pek çok bebek mamasına spesifik bakterilerin bağırsakta çoğalmasını sağlayacak prebiyotikler ekleniyor.(10)

Hangi prebiyotiklerin nasıl ekleneceği konusundaki çalışmalar ise hala hızla devam etmektedir. Mevcut olan çeşitli prebiyotikler veya probiyotikler arasından, kendi vücudumuza faydalı olan takviyeyi seçmek ve denemek istersek, araştırma yapmamız ve bu konuda bizleri bilgilendirebilecek beslenme uzmanı ve doktorlarımıza danışmamız tavsiye edilmektedir.

Sağlık ve afiyet duası ile.

Fatma Betül Yaşar

Moleküler Biyoloji ve Genetik Doktora Öğrencisi

Kasım 2017

REFERANSLAR

  1. Marchesi J. R., Adams D. H., Fava F., Hermes G. D. A., Hirschfield G. M., Hold G., et al. (2016).The GM and host health: a new clinical frontier. Gut 65, 330–339. 10.1136/gutjnl-2015-309990
  2. Biasucci G, Benenati B, Morelli L, et al. Cesarean delivery may affect the early biodiversity of intestinal bacteria. J Nutr. 2008;138(9):1796S–800S
  3. Flint HJ, Scott KP, Louis P, et al. The role of the gut microbiota in nutrition and health. Nature Rev Gastroenterol Hepatol 2012;9:577–89. doi:10.1038/nrgastro.2012.156
  4. Arpaia N, Campbell C, Fan X, et al. Metabolites produced by commensal bacteria promote peripheral regulatory T-cell generation. Nature 2013;504:451–5. doi:10.1038/nature12726
  5. Vrieze A, Van Nood E, Holleman F, et al. Transfer of intestinal microbiota from lean donors increases insulin sensitivity in individuals with metabolic syndrome. Gastroenterol 2012;143:913–6.e7.doi:10.1053/j.gastro.2012.06.031
  6. Nanji AA, Khettry U, Sadrzadeh SM, et al. Severity of liver injury in experimental alcoholic liver disease. Correlation with plasma endotoxin, prostaglandin E2, leukotriene B4, and thromboxane B2. Am J Pathol 1993;142:367–73.
  7. Hill JM, Bhattacharjee S, Pogue AI, Lukiw WJ. The gastrointestinal tract microbiome and potential link to Alzheimer’s disease. Front Neurol. 2014;5:43
  8. Jones ML, Martoni CJ, Prakash S. Cholesterol lowering and inhibition of sterol absorption by Lactobacillus reuteri NCIMB 30242: a randomized controlled trial. Eur J Clin Nutr 2012;66:1234–41.doi:10.1038/ejcn.2012.126
  9. Rutella, G. S., Tagliazucchi, D., & Solieri, L. (2016). Survival and bioactivities of selected probiotic lactobacilli in yogurt fermentation and cold storage: New insights for developing a bi-functional dairy food. Food Microbiology, 60, 54-61. doi:10.1016/j.fm.2016.06.017
  10. C.-H. Fan, J.-H. Cao, F.-C. Zhang (2016). The prebiotic inulin as a functional food – a review. Eur Rev Med Pharmacol Sci,20-N15, 3262-3265.