Akıp giden zaman içinde, korkunç bir hız ile ömür tüketiyoruz.

Durup dinlenmeye, özellikle ruhumuzu dinlendirip, beslemeye ihtiyacımız var.

Hayatımızda kıymetli ve özel zamanlar anlamında, iki manevi rahmet yağmuru mevsimi var. Hac ibadetimizi yaptığımız Zilkade, Zilhicce ve Muharrem ayları. Bir de Recep, Şaban ve Ramazan ayları. Bu mübarek aylardan ilk dördü, birbiri ardına gelmemekle birlikte aynı zamanda savaşmanın yasak olduğu haram aylardır. Recep ayı, hem haram ayların, hem de üç ayların ortak ayıdır.

Rabbimizin yüzde birini bu aleme indirdiği “rahmet” sıfatının tecellilerini üzerimize yağdırdığı bu kıymetli ve özel zamanlardan ilki olan Recep ayına girdik.

Bir müddet su bulamazsak kururuz bu alemde. Toprak kurur, ağaç kurur, insan kurur. Ne yapacağımızı şaşırır, iltica edecek tek makama yönelir, münacaat ederiz. Küçük bebeklerimizi alır, rahmet talep ederiz Rabbimizden. Yalvarırız. Merhametini isteriz yüksek yerlere yağmur duasına çıkarak.

Lütfeder. Yeşeririz.

Gönlümüz de kurur toprak gibi, yaprak gibi. Hasret kalır yağmurlara. İmanımız eskir, elbiseler gibi. Tazelenmek, yenilenmek ister. Günahlar ile kararır kalbimiz temizlenmek, arınmak ister.

Manevi anlamda yağmur olarak Rabbimizin rahmeti yağar bu mevsimlerde. Receb-ül esab, Allah’ın rahmetinin gürül gürül yağdığı ay demek. Gündelik amellerimizin sevapları bu mevsimde çoğalır, bereketlenir. Her ibadet ve iyiliğin sevabı başka aylarda on ise, Receb’ de yüzü geçer, Şaban’ da üç yüzü geçer ve Ramazan’ da ise bine çıkar! Kadir Gecesi ise seksen sene nafile ibadeti aşan bir eşsizliğe ulaşır, sağanak gibi yağar üzerimize. Yeşerelim, dirilelim de bizimle birlikte dünya da yeşersin, tazelensin diye.

İşte bu yüzden farklıdır bu ayların günleri. Her bir günü ayrıcalıklı, özel, kıymetli, diğer ayların aynı ismi taşıyan günlerinden. Pazartesisi başkadır, perşembesi, cuması başka.

Duası da farklıdır, özeldir. Niyet içerir, heran tazelenen.

“Allahım bana Receb’i ve Şabanı mübarek kıl ve beni Ramazan’a ulaştır.“

“İstenilen sonucu elde etmeye yönelik yapılan plan” olarak ifade edebilen niyet, küçük yaşlardan itibaren anne, babamın herhangi bir işe başlarken bizlerin dikkat etmemizi istedikleri noktaydı.

Ameller niyete göreydi çünkü. Niyet iyi oldu mu, akıbet de hayr olurdu bi iznillah. Niyet edilip, besmele ile başlandı mı bir işe, bitmiş demekti o iş. Niyet edildiği zaman mübah bir iş, sevaplı bir amele dönüşebilirdi. Efendimizin ‘müminin niyeti işinden hayırlıdır’ buyurduğu gibi, babam da, Peygamberimiz uyumuş diye onun uyuduğu saate (kaylule) yatar uyurum ve niyetim Sünnete uymak olduğu için de vaad edilen sevapları alırım diyerek örneklendirirdi.

Niyet, yiyip içtiklerimizi bile değiştirebilir bildirildiğine göre. Mesela zemzem. Susamışsak susuzluğumuza, acıkmışsak açlığımıza deva olur niyetimize göre.

Meşhur Japon bilim adamın Masaru Emoto’nun su molekülleri ile yaptığı deneyleri de bu anlamda örnek teşkil edebilir. Niyet edersek içtiğimiz su molekülleri güzelleşir. Şifa olur biiznillah bizlere.

Peki, vücudumuzun %60’ı su. O zaman ettiğimiz niyetlerden bedenimiz nasıl etkilenir! Çarpıcı değil mi?

Elde edilen deneysel kanıtlara göre, düşünce gücü zaman ve uzayı aşmakta. Zihin bir şekilde maddeyle bağlantılı ve hatta onu değiştirebilecek kapasiteye sahip.

Bu alemin bir gördüğümüz fizik tarafı, bir de göremediğimiz metafizik tarafı var malumunuz. Bir görünen bedenimiz, bir de herkese görünmeyen, bazılarının görebildiği enerji bedenimiz, auramız var. Giyindiğimiz bedenimizden önce, karşılaştığımız beden giyip isim almış, diğer varlıklarla etkileşen. Günümüzde bu enerji bedeni görüntüleyip, hastalıkların teşhis ve tedavisinde kullanıyor bazı hekimler. Bu enerji bedenin renklerinin soluklaştığı, inceldiği yerler ip ucu veriyor okumayı bilenlere.

Görünen bedenimiz etrafındaki bu renkli enerji halesi ne ile beslenir güzelleşir acaba? Yağmur altına gezmek bile güçlendirebilirmiş onu. Güneş ışınları da öyle. Acaba niyet edip, tavsiyelere uyduğumuzda, göremediğimiz auramızın bu kıymetli zamanlarda yağan rahmetten nasibi olur mu? Güçlenir mi solan, zayıflayan yerleri?

Yüzyıllar öncesinden ve günümüzde bilimle uğraşanların ve gönül gözleri açık olanların bizleri ikaz edip durdukları bir konu var. Bizler fert olarak azade değiliz. Tek başımıza değiliz. En basit gördüğümüz düşüncelerimiz ve sonucunda gerçekleştirdiğimiz fillerimiz birbirimizi etkiliyor. Ortak kaderimizi, dünyamızı etkiliyor. Olumlu ve olumsuz anlamda. Günümüzde sezgilerin çok ötesinde, ispatlanan bir gerçek bu.

Bu bilgilere göre, bu kıymetli zamanlar içinde, rikkat dolu, birlikte atan yürekler, pişmanlık içinde, gözyaşları ile edilen tövbeler, rızalullaha odaklanmış niyetler bir arada, sinerji ağı oluşturup güzel kokulu bir duman gibi sarar alemi. Yağan rahmet, yükselen dualar. Bir dönüşüm ki can verir. Yeşertir, iyileştirir, güzelleştirir.

İçine girdiğimiz rahmet mevsimi, görüp bildiğimizi zannettiğimizden çok daha derin ve çok boyutlu bir mevsim.

Bu vesile bizim görmediklerimizi gören; bilmediklerimizi bilenlerin sözlerine daha bir dikkat kesilmek, madalyonun öte yanındaki görmediğimiz alemleri sezmeye gayret etmek düşer bize.

Onların bizi uyarıp durdukları, iç içe geçmiş, görünen ile görünmeyenin bir arada olduğu, sayıları bilinmeyen alemlere gönül gözü ile bakmaya çalışıp, açılan kapıları, oradan üzerimize yağan güzellikleri görmek zamanı şimdi.

Bu özel zamanlar, ruhumuza bir atılım yaşatıp bir adım öteye geçme, kuantum dili ile bir kuantum sıçrama yapma fırsatı.

Bu zamanlar, baş gözü ile değil de gönül gözü ile görmek, yağan rahmeti ruhumuzda hissedip hasarlarımızı onarmak, eksiklerimizi gidermek zamanı…

Haydi bismillah…

Hümeyra Coşan Uyarel