Kudüs Seyahati

“Yolculuk ancak şu üç mescidden birine olur: Benim şu mescidime, Mescidi Haram’a ve Mescidi Aksa’ya.” *

“Mi’rac Kandili’nde Kudüs Turu” ilanlarını hep görürdüm, fakat iş günlerime denk geldiği için nasılsa gidemeyeceğim düşüncesiyle ayrıntılı incelemezdim. Fakat bu sene bir tur şirketinden, on beş tatilde Kudüs turu olduğunu haber veren bir telefon aldım. Heyecanla “Yazın beni!” dedim ve böylece bu tatilde bana da Kudüs’ü görmek nasip oldu elhamdülillah.

Herkes gibi ben de seyahate çıkmadan önce çok heyecanlı olurum, yeni yerler görmek beni çok mutlu eder. Fakat bu seferki seyahat daha başka ve özeldi zira kutsal topraklara; ilk kıblemize, üçüncü haremimiz olan Kudüs’e gidiyordum ve kültür turuyla ibadetin birbirine karışmış halini tecrübe etmek için cidden sabırsızlanıyordum… Ve aklımda sürekli aynı soru dolaşıp duruyordu: “Niçin oraya gitmeliyim?”

Dört günlük gezimizde, her günün sonunda Mescid-i Aksa’ya ibadet etmeye gittik fakat ben önce kültür turu kapsamında gezdiğimiz yerlerden beni en çok etkileyenleri -gün gün ayırmadan- anlatmaya çalışacağım. Mescid-i Aksa’yı ise en son görmüşüm gibi fakat ilk gördüğüm andaki heyecanımı yansıtmaya çalışarak yazacak ve notlarımı sona erdireceğim.

Tel-Aviv

Tel-Aviv’e indiğimizde, çok ciddi bir aramadan geçeriz, daha ilk dakikadan sinirlerimiz bozulur, diyorduk fakat kesinlikle öyle olmadı. Sadece pasaport kontrolden geçtik ki bu da kişi başı 30 saniyeden az sürdü. X-Ray’den dahi geçmeden ülkeye girdik. Fakat ülkeye girerken yapmadıklarını ülkeden çıkarken yapıyorlar. Herkesi tek tek arıyor, sorular soruyor, defalarca pasaport kontrolü yapıyorlar. Fakat burada bizi yıldıracak bir şey yok. Hele korkutacak hiçbir şey yok. Bütün işlemleri gayet sükûnetle yaptırıyor ve sağ salim ülkeden ayrılıyoruz.

Önce Erîha’yı gezdik.

Burası dünyanın en eski yerleşim yeri. Filistinliler evlerinden çıkarılıp Erîha’nın etrafındaki kamplara yerleştirilince evlerinden asla vazgeçmediklerini, muhakkak geri döneceklerini göstermek için şehrin ortasına bir anahtar yerleştirmiş ve üzerine “We will return! عائدون” yazmışlar. Kudüs’e dair yaşadığım ilk hüzünlü an, bunu görmek oldu sanırım.

Daha sonra Lut Gölü’nü ya da diğer adıyla Ölü Deniz’i gördük.

Allah (cc)’ın helak ettiği Sodom ve Gomore şehirlerinin altında kaldığı göl. Bizim, helak edilenden fayda gelmez diye suyuna ayağımızı bile sokmadığımız gölde Yahudiler keyif yapıyordu. Ve bölgenin turistik işletmesi de tabii ki onlara aitti. Biz sadece ibret almak için izledik ve orada bulunduğumuz o kısa sürede bile inanılmaz bir rahatsızlık duyarak tekrar yola koyulduk.

Musa (as)’ın makamını ziyaret ettik.

Makamın, bulunduğu yere yapılmasının sebebi, Selahaddîn Eyyûbî’ nin Kudüs’ü aldıktan sonra rüyasında Musa (as)’ın kabrinin burada olduğunu görmesidir. Fakat yine de elimizde yeterli kanıt olmaması sebebiyle tedbir amaçlı buraya makam denmiş. Rehberimizin anlattığına göre eskiden burası cıvıl cıvıl bir yermiş. İnsanlar gelir burada ziyaretlerini yapar, konaklar ve gidermiş. Biz gittiğimizde bizden başka kimse yoktu. Makam da olsa bu yerin böyle boynu bükük kalması bir başka hüzünlü andı…

Zeytin Dağı’ndan Mescid-i Aksa’yı izlemek gezinin en güzel bölümlerinden biriydi.

Şehirleri yakından görmek, onların tarihine dokunmak nasıl güzelse onları uzaktan izlemek de öyle güzel. Dağdan bakınca Kıble Mescidi’nin ve Kubbetü’s-Sahra’nın kubbelerini görüyoruz. Üzerine oynanan oyunlardan habersizlermiş gibi sakin ve saf; her şeyi anlıyormuş gibi de birbirlerine yakın duruyorlar. İkisi de mağrur fakat mazlum ve inadına ışıl ışıl…
Rehberimizin anlattığına göre kıyamet günü sırat köprüsünün buraya kurulacağına inananlar Zeytin Dağı’nın eteklerindeki vadiye Cehennem Vadisi diyorlarmış.

Dağın eteklerinde üzeri beyaz mermerle kaplı yüzlerce mezar var. Niçin burada oldukları sorusunun cevabı ise hem ilginç hem de komik. Hristiyanlara göre İsa (as)’ın göğe yükseldiği nokta ile Müslümanlara göre İsa (as)’ın göğe yükseldiği noktanın ikisi de Zeytin Dağı’nın üzerinde bulunuyor. Zeytin Dağı’nın tam karşısında ise Hz. Muhammed (sas)’in göğe yükseldiği nokta, Kubbetü’s-Sahra var. Bu iki önemli yerin ortasında ise Yahudi mezarları uzanıyor. Yahudiler bu bilgilerden şöyle bir çıkarım yapmış: “İki peygamber de buralardan göğe yükseldiğine göre burası semaya dolayısıyla cennete en yakın noktadır. Mezarımız burada olursa doğruca cennete gideriz.” Bu çıkarımdan hareketle Yahudiler dağın eteklerini tamamen mezarlarla doldurmuşlar ve doldurmaya da devam ediyorlar. Üstelik bu mezarlar milyon dolarlarla ifade edilen fiyatlara satılıyormuş. Bunu öğrendikten sonra “Niçin buraya gelmeliyiz?” sorusunun cevabı zihnimde netleşmeye başlıyor.

Zeytin Dağı’ndan sonraki durağımız Ağlama Duvarı…

Onların Western Wall dediği aslında Burak Duvarı olan duvar. Efendimiz (sas) Mescid-i Aksa’ya gelince Burak’ı bu duvara bağlamış. O yüzden adı aslında Burak Duvarı. Fakat benim yüreğim bu ismi kullanmayı kaldırmıyor açıkçası o yüzden Ağlama Duvarı demeyi tercih ediyorum. Bu duvardan önce Yahudiler Zeytin Dağı’ndan şehre bakarak ağlarlarmış. Ağlamalarının sebebi:

Davûd (as) ve Süleyman (as) zamanındaki saltanatlarına olan özlemleri,

Zeytin Dağı’nın, Davûd (as), oğlu kendine isyan edince Kudüs’ten ayrılırken kenti son kez gözyaşlarıyla izlediği yer oluşu.
Kudüs, Osmanlı yönetimindeyken Yahudilerin bu halini gören Kânûnî Sultan Süleyman onlar için Ağlama Duvarı’nın bulunduğu yere bir koridor açtırır ve bundan sonra ibadetlerini burada yapmalarını buyurur. Fakat Yahudiler, Kudüs, Osmanlı yönetiminden çıkınca “Bu duvar Süleyman Mabedi’nden kalmıştır!” diyerek duvar üzerinde hak iddia ederler. Yahudilerin bu tutumuna karşılık İngilizlerin şikayetiyle BM olaya el atar ve yapılan araştırmalar sonucu duvarın ilk yedi sırasının Roma döneminden kaldığı, daha sonra yapılan Emevî ve Osmanlı eklemeleriyle duvarın Müslümanların eseri olduğu; Süleyman Mabedi’yle bir ilgisi olmadığı hususu açıklığa kavuşturulur. Buna rağmen Süleyman Mabedi’ni bulma hayaliyle hareket eden Yahudiler bu işten vazgeçmezler. (Öte yandan Kudüs’e yapılanları asla onaylamayan Yahudilerin varlığını unutmamak gerekir ve onlar, bahsi geçen Yahudilerle zaten bir değildir.)

Duvarın bulunduğu alanda hepinizin malumu olan kazı çalışması var. Süleyman Mabedi’ni bulmak için Aksa’nın altını çok büyük ölçüde kazmışlar. Fakat bu kazının verdiği zararı fark eden UNESCO, Aksa’nın Dünya Mirası listesinde olması sebebiyle kazıyı durdurmuş. Biz gittiğimizde de kazı durmuş gibi görünüyordu. Doğrusunu Allah bilir.
Not: Ağlama Duvarı, Yahudilerin aynı zamanda Tevrat okuyarak ibadet ettiği yerdir. Erkekler kipayla, kadınlar başları örtülü olarak ve tesettürlü kıyafetlerle ibadet eder. Alanda haremlik-selamlık vardır. Girişin sağında kadınlar, solunda ise erkekler ibadet eder.

Sırada Hristiyanlar için çok önemli bir yer var: Kıyame Kilisesi.

Burası İsa (as)’ın çarmıha gerildiği, yıkandığı ve (içi boş) tabutunun bulunduğu yer. Hristiyanların hacı olmak için ziyaret ettiği kiliselerden biri aynı zamanda.

Bizim açımızdan önemi ise, Hz. Ömer’in, kendisinden sonra gelecek Müslümanların burada bir mescit inşa etmesi ihtimaline karşı içinde namaz kılmayı reddettiği kilise olmasıdır. Kilisenin tam çaprazında ise Hz. Ömer Camii var. Hz. Ömer’in, kiliseden çıkıp namaz kılmayı tercih ettiği alana inşa edilmiş. Daha sonra bu, bir anlamda gelenek halini almış ve Kudüs’te bulunan kiliselerin karşısına inşa edilen her camiiye “Hz. Ömer Camii” adı verilmiş. Böyle bir gelenek ancak zarif bir Müslüman düşüncesinin ürünü olabilir zaten, elhamdülillah…

Gezinin beni en çok sarsan kısmı hiç şüphesiz İbrahim (as), İshak (as), Yakub (as) ve Yusuf (as) peygamberlerin mezarlarının bulunduğu camiyi gezmek oldu.
İsrail askerlerinin kontrolünde bulunan, camii girişlerinde daha önce görmeye alışık olmadığımız tarayıcı cihazlardan geçtikten sonra camiye giriyoruz. Girişte bizi önce İbrahim (as)’ın eşi Sâre validemizin mezarı karşılıyor. Daha sonra İshak (as) ve eşi Rıfka validemizin mezarlarını görüyoruz. İbrahim (as)’ın mezarı ise ayrı bir odada bulunuyor. Bu oda diğer iki mezarı; Yakup (as) ve Yusuf (as)’ın mezarlarını İbrahim (as)’dan ayırmak için ortadan bir duvar ile ikiye bölünmüş.

Biz İbrahim (as)’ı ziyaret ederken odanın diğer tarafından duyulan ayin sesleri diğer bütün seslerin üstünde yükseliyordu. Peygamberlerin, deyim yerindeyse, başlarının tepesinde çıkardıkları korkunç seslere tahammül edebilmek mümkün değildi. Ben bu manzaranın dehşetinden henüz kurtulamamışken rehberimiz mezarları ayıran duvarın hikâyesini anlatmaya başladı: Yaşadığı çevrede herkes tarafından tanınan, sevilen Baruch Goldstein isimli Yahudi doktor 25 Şubat 1994 tarihinde, Ramazan ayında, sabah namazında elindeki otomatik silahla camiye dalıp 29 Müslümanı katletmiş. 125 Müslümanı yaralamış. Yaralı Müslümanlardan birisi de bu katili orada öldürmüş.

Bu olaydan sonra camii 6 ay kadar kapalı kalmış. Daha sonra İsrail yönetimi caminin bir bölümünü Yahudiler için ibadethane olarak tahsis etmiş. Fakat Filistinliler duruma tabii ki itiraz etmiş ve son olarak BM’nin bu olaya da el atmasıyla camii şimdiki haline getirilmiş: İbrahim (as) ve eşi Sâre, İshak (as) ve eşi Rıfka bizde; Yakup (as) ve Yusuf (as) onlarda… Bizim bayram ve kandil gibi sayılı, özel günler dışında Yakup (as) ve Yusuf (as)’ı ziyaret etmeye iznimiz yok fakat karşılıklı olarak ziyaretin yapıldığı bu özel günler dışında da Yahudiler canları istediği zaman ayakkabılarıyla camiye dalıp İbrahim (as)’ı ziyaret edebiliyorlar. Ayrıca Yahudiler rahatsız olduğu için camide akşam ezanının okunmasına da izin yok. Cumartesi (şabat) günleri ise hiç ezan okunmuyor…

Davud (as)’ın makamı

Davud (as)’ın makamında da (onlara göre mezar) Yakup (as) ve Yusuf (as)’ın başında yaptıkları gibi ayin yapıyorlardı. Fakat bu seferki ayin diğerinden daha korkunçtu zira yalnızca ses yoktu; görüntü de vardı! Her ne kadar Yahudi erkekler ayin esnasında kadınların kendilerini izlemesine izin vermiyorsa da bir kere görmüştüm, görmüştük! Allah’tan gelen bir din nasıl bu kadar bozulabilirdi, aklım almıyordu. 5 saniyeden fazla bakamadım ama o 5 saniye bana 5 yıl gibi geldi. Sesler hala kulaklarımda çınlıyor. Doğrusunu Allah (cc) bilir fakat orası Davud (as)’ın makamı değil kabri de olabilir. Öyle ya da böyle, bu kutsal topraklarda attığım her adımda, aldığım her nefeste bütün bunlara göz yumduğum için kendi adıma kendimden utandım. “Niçin buraya gelmeliyiz?” sorusuna aramaya çalıştığım cevaplardan utandım. Nereye baksam suratıma tokat gibi çarpıyordu zaten cevaplar. Dağ, taş “Niçin daha önce gelmedin?!” diye haykırıyordu. Bunu anlamanın ve anlatmak zorunda olmanın ağırlığı duyduğum utançla birleşince başımı kaldırıp şehre bakacak gücüm kalmamıştı artık…

Ve Mescid-i Aksa…

İlk günün sonunda yatsı namazını Aksa’da kılmak üzere otelin lobisinde buluştuk ve buz gibi Kudüs gecesine adımımızı attık. Heyecandan ayaklarımız birbirine dolaşıyordu fakat; doğru düzgün yürüyemiyorduk. Aksa’nın surlarına yaklaştıkça manevi yükün ağırlığı daha fazla hissediliyordu; konuşamıyorduk.

Girişte “Kaç Türksünüz?” diye sordular tur liderimize ve başka hiçbir kontrolden geçmeden mübarek alana ayak bastık.

Ve karşımda İsra ve Mi’rac mucizesi… İlk gördüğüm şey gerçekten de bu oldu. Gözümün önünde bütün sahneler canlandı: Efendimiz (sas)’in bütün zarafeti, mahzunluğu ve heyecanıyla Burak’tan inişi ve onu bağlayışı, Sahratü’l-Müşerrefe ile göğe yükselişi, Sidretü’l-Münteha’dan öteye tek başına ilerleyişi, dönüşte bütün peygamberlere namaz kıldırışı… Hepsi, attığım her adımda gözümün önünde sahneleniyordu resmen. Kıble Mescidi’ne yaklaştıkça Peygamber (sas)’le dalga geçen sesler duyuyordum bu sefer: Koşa koşa Hz. Ebubekir’e yetiştiriyorlar Efendimiz (sas)’in anlattıklarını. Peygamber (sas)’in en sevgili dostu Hz. Ebubekir “O söylüyorsa doğrudur!” tasdikiyle “Sıddîk” oluyor ve sesi dört bir yanda durmaksızın yankılanıyor… “O söylüyorsa doğrudur!” Madem gördün o zaman bize tarif et, diyerek Peygamber (sas)’i sınava tabii tutmaya çalışan o zavallılar aldıkları cevaplarla hayretten taş kesiliyorlar. Peygamber (sas) mahzun değil artık. Yüzündeki bulutlar dağılmış. Gülümsüyor… Ve Mi’rac’tan hediye olarak gelen, Efendimiz (sas)’in “gözümün nuru” dediği namazımızı kılmak üzere Kıble Mescidi’ne giriyoruz. Gelen turistlerle canına can katılmış gibi hisseden Filistinli Müslümanlar mescidi boş bırakmamak için ön safları doldurmuşlar. Savaşın, daha önemlisi zalimliğin ve gaddarlığın her çeşidini görmüş fakat yine de vatanından vazgeçmemiş bu insanlarla omuz omuza namaz kılmak hayatımın en güzel anlarından biriydi. Dua ederken “Amenerrasulü” yle başlayan, Bakara suresinin son iki ayetini okuma isteği duyuyorum sürekli. Çünkü o da bize Mi’raç’tan hediye ve bu topraklarda edilecek en güzel duayı içinde barındırıyor:

 “Ey Rabbimiz! Unutur veya (kasıtsız) hata edersek, bizi (ondan) sorguya çekme! Ey Rabbimiz! Bizden önceki (itaatsiz ümmet)lere yüklediğin gibi, bize (zor/helak edici) bir yük yükleme! Ey Rabbimiz! Gücümüzün yetmediği şeyleri de bize taşıtma! Bizi affet, bizi bağışla, bizi esirge! Sen Mevlâmızsın; küfre sapan, seni tanımayanlara karşı bize yardım et/zafer ihsan eyle.”

Binlerce kez “Amin!” diyerek ayrılıyorum mescitten ve ben Allah ömür ve izin verdiği sürece buraya tekrar, tekrar ve tekrar gelmeye söz veriyorum; ta ki küffar, Aksa’nın onlara yâr olmayacağını anlayana kadar!

Dönüşte “Niçin buraya daha önce gelmedin?!” sorusunu tekrar hatırlıyorum ve “Eğer insanlara Kudüs’ü anlatabilirsem belki yüreğimdeki sızı hafifler ve söyleyeceklerim, buraya daha önce gelemeyişime kefaret olur.” umuduyla bu satırları karalıyorum. “İnananlar ancak kardeştirler.”6 ve onların derdi, derdimizdir. Biz onları orada yalnız bırakırsak Allah, vaat ettiği zaferini asla göndermez ve kardeşlerimiz orada bir başlarına yok olur, gider. Bu hep böyle olmuştur. Kudüs, yılda 4 milyon turist alan bir şehir ve bunun yalnızca 100 bini Müslüman. Yalnızca 100 bin… Bu da savaşın bir cephesi ve biz bu cephede safları sıklaştırmazsak kaybederiz. İşte tam da bu yüzden fırsat bulduğunuz ilk anda Kudüs’e gitmek gönlünüze yük, boynunuza borç olsun… Ve en kısa zamanda Allah sizlere bunu nasip etsin.

Mirac Betül GÜMÜŞ

*Müslim, Kitabu’l-Hacc, 15/415, 511, 512

İslam Ülkeleri

Bir Yorum / One Comment

  1. Nezahat Derin 16/03/2021 at 08:15 - Cevapla / Reply

    Amin amin amin ❤️🤲Allahım nasip et tüm ümmeti Muhammed’e isteyen tğm gönüllere❤️🕋🤲❤️çok teşekkür ederim Betül hanım bizde yaladık âdeta sizinle o mübarek beldeyi, miracı❤️🌹

Yorum Bırakın / Leave a Comment

Go to Top