Moleküler Biyoloji ve Biyofizik Doktora Öğrencisi Hatice D. Çiftçi ile Söyleşi

Merhabalar, bize kendinizden, çalıştığınız alandan ve üniversitenizden kısaca bahseder misiniz?

Adım Hatice Didar Çiftçi. Boğaziçi Üniversitesi – Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümünden mezun olduktan sonra “Memorial Sloan Kettering Cancer Center” / Rockefeller Üniversitesi ve Cornell Üniversitesi’nin beraber yürütmekte olduğu Kimyasal Biyoloji PhD programından kabul aldım ve New York’a yerleştim. Şu anda Kimyasal Biyoloji / Biyofizik üzerine yoğunlaşmış bir laboratuvarda doktorama devam etmekteyim.

Laboratuvarım Cornell Üniversitesi / Weill Cornell Medical College bünyesinde. Benim çalışmalarımı devam ettirdiğim bölge “Tri-Institutional” bölge olarak biliniyor, çünkü MSKCC / Rockefeller / Cornell kampüsleri çok yakın ve birçok çalışma ortak olarak yürütülüyor.

Çalıştığım alan olan “protein biophysics” bayağı geniş kapsamlı, projeleri yürütürken yapısal biyoloji / ilaç keşfi ve gelişimi alanlarında kullanılan birçok teknikten faydalanıyorum. “Tri-Institutional” kampüs hem birçok alandaki başarılı ismi hem de birçok farklı tekniği bir araya getirdiğinden kolaboratif çalışmalar için ideal bir bölge.

Şu anda alanınızda en revaçta olan çalışmalar nelerdir? Bu alanda uzmanlık yapanlar ileride ne gibi işlerle uğraşabilirler?

Özellikle Protein Biyofiziği alanında kullanılan en önemli tekniklerden ikisi “Cryo-Elektron Mikroskobu” (cryo-EM) ve moleküllerin tek tek incelenmesine olanak sağlayan “single molecule imaging”. Cryo-EM geçtiğimiz son 7 yılda önemli gelişmeler gösterdi. 2017 senesinde Nobel Tıp ödülleri cryo-EM’i geliştiren üç önemli isme verildi. Bu teknikler sayesinde bizler hücrede birer makine gibi çalışan proteinlerin yapısını analiz edebiliyoruz. Proteinlerin çalışma mekanizmalarını etkileyen en önemli özelliklerinden bir tanesi şekilleri/yapılarıdır. Dolayısıyla üzerinde çalıştığımız moleküllerin yapılarını kolayca gözlemleyebilmemizi sağlayan cryo-EM tekniği şu sıralar çok revaçta, uzun bir süre de öyle kalacağına inanıyorum. Bu alanın bir diğer ‘yükselen yıldızı’ protein moleküllerini fonksiyonlarını yerine getirirken canlı olarak izleyebilmemizi sağlayan “single molecule imaging”. Boyutları 10-10 metre skalasında değişen bu küçücük molekülleri hareket ederken, konformasyonlarını değiştirirken izleyebilmek bize bu küçük makinelerin hızları ve iş döngüleri hakkında güvenilir bilgiler veriyor.

Şu anda piyasada bulunan ilaçların neredeyse hepsi hücredeki proteinleri hedef alır. Yani vücudumuza giren bu ilaç molekülleri hücrelerimizdeki belirli proteinleri bulur, onlarla fiziksel olarak etkileşime girer ve sorunlu olan işlemleri hızlandırır ya da yavaşlatır. Dolayısıyla proteinlerin çalışma mekanizmalarını ve yapılarını çözümlemek ilaç geliştirmenin ilk aşamalarındandır.

Protein Biyofiziği üzerinde uzmanlık yapanlar, doktora eğitimleri sırasında yoğunlaştıkları projeye ve öğrendikleri tekniklere bağlı olarak ilaç geliştiren farmasötikal şirketlerde ilaç keşfi/geliştirilmesi alanlarında çalışabilirler, ya da bu şirketlere danışmanlık verebilirler. Üniversitelerde protein biyofiziği departmanlarında kendi projelerini yürütebilirler ve ders verebilirler.

Bugün bulunduğunuz noktaya gelene kadar Müslüman bir hanımefendi olarak çalışma hayatında karşılaştığınız zorluklar nelerdir, üstesinden nasıl geldiniz?

Ben üniversite eğitimimi Türkiye’de tamamladım. Benim alanımda lisans süresince yapılması gereken en önemli şeylerden bir tanesi gönüllü stajlardır. Ben olabildiğince değişik alanlarda olabildiğince çok staj yapmak istedim, hem gelecekte ne yapmak istediğimi kavrayabilmek hem de laboratuvar pratiği konusunda kendimi geliştirmek için.

Zaman zaman dinimi pratikte yaşama çabam Türkiye’de bu tür staj olanakları bulmamı zorlaştırdı. Teknik olarak tek zorluğu bu oldu diyebilirim. Tabii bunun dışında, benimle aynı görüşü paylaşmayan insanların rahatsızlıklarını belli etme çabaları da olmuştur. Bu durumlar hiçbir zaman eğitimimi, kariyerimi etkilemedi. Türkiye’de bulamadığım stajları yurtdışında çok daha güzel enstitülerde staj yaparak telafi ettim, hiçbir dersimi aksatmadan ve alaya almadan severek çalıştım. Benim çözümüm bu tür olayları önemsememek oldu.

Bu hayatta eğitim sırasında veya iş dünyasında herkesin başına gelebilecek zorluklar var. Bu zorluklar dinimi yaşayış biçimimden, cinsiyetimden, rengimden vs. ortaya çıkabilir. Ama artık her şey globalleşti, hiçbir yere, işe, kişiye mahkum değilim, değiliz çok şükür. Dünya bizim, Türkiye’de olmuyorsa başka bir yere gideriz, ben çalıştığım ve işimin hakkını verdiğim sürece elbet yerimi bulurum diye düşünüyorum. Müslüman olmanın getirdiği en büyük rahatlıklardan bir tanesi, elinden gelenin en iyisini yapıp tevekkül etmek.

Müslüman kimliğinizin çalışma hayatında size artı sağlayan, diğer arkadaşlarınızdan farklı kılan yönleri nelerdir?

Müslüman olmak bana kesin bir şekilde ne yapmamam gerektiğini, neye odaklanmam gerektiğini, ve motivasyon kaynağımı söylüyor. Bu durum iş hayatına inanılmaz bir disiplin getiriyor ve irademi/ hayatımı belli bir noktaya odaklayabilmemi sağlıyor. Ben hem lisans hem de doktora hayatımda kısmen bu sebepten başarılı oldum. Müslüman olmayan insan da disiplinli ve çalışkan olabilir, iradesini yönlendirmeyi ve kontrol etmeyi öğrenebilir tabii ancak Müslüman olmak bizi 1-0 önden başlatıyor sanki.

Sizin gibi bu meslekte kariyer yapma misyonuna sahip genç arkadaşlarımıza neler tavsiye edersiniz?

Bilim alanının dili İngilizcedir. İngilizceyi en iyi seviyede kullanmayı öğrenmeliler. Bu bölümü Türkiye’de okumak istiyorlarsa, ülkenin en iyi üniversitelerine girmek için ellerinden geleni yapmalılar. Üniversite yıllarının bireye empoze ettiği bakış açısı ve değer kavramı çok önemli. Olanakların sınırsızlığını görmek lazım, ve bizim hepsine yetecek kapasiteye sahip olduğumuzu anlamak lazım. Bunun dışında üniversitenin eğitim kalitesi, öğrenciyi kimlerle tanıştıracağı da çok önemli.

Bu iki faktörün dışında her meslekteki gibi, çok çalışmak, azimli olmak ve yaptığın işi çok sevmek gerekiyor. Bir de bunların üstüne kişide Allah sevgisi, ahiret inancı ve İslam pusulası olduktan sonra yapamayacağımız hiçbir şey yok Allah’ın izniyle.

Teşekkür ediyor ve çalışmalarınızda muvaffakiyetler diliyoruz.

Röportaj: Kübra Ankaralı

Yorum Bırakın / Leave a Comment

Go to Top