New York’un En Eski Sakinleri

Eğer size “New York deyince aklınıza ne geliyor?” diye sorulsa, vereceğiniz cevaplar içerisinde muhtemelen, Times Meydanı, Özgürlük Anıtı, pizza, trafik kargaşası, Broadway, Birleşmiş Milletler Binası ve dünyanın her tarafından insanlar gelir. Ben bugün size New York şehrinin diğer önemli ama çok fazla dillendirilmeyen bir özelliğinden, şehrin en eski yerlilerinin birinden, evet tahmin edeceğiniz gibi New York’un sıçanlarından bahsetmek istiyorum.

Amerika Birleşik Devletleri’nde özellikle New York şehrinde yaşayıp da, bu hayvanları bilmeyen, görmeyen veya duymayan yoktur. Her yerde, her zaman karşınıza çıkabilirler. En çok ve en sık metrolarda mekan tutmuşlardır. Ama çok ilginçtir, yerel ve ülke seçimlerinde dahi hiçbir politikacı, bu durumu mevzu bahis etmez ve seçim vaatleri içine koymazlar. Aslında bu hayvanlar sadece New York şehri ile sınırlı değildir. Amerika Birleşik Devletleri’nde hemen her büyük şehirde çok ciddi sayıda sıçan nüfusu mevcuttur. COVID 19 salgınının devam ettiği bu günlerde, lokantaların kapalı olmasından dolayı aç kaldıklarından sokaklarda gezerek yiyecek aramakta ve insan sağlığını her zamankinden daha çok tehdit etmektedir.

ABD’ye ilk sıçanın 1755 yılında yeni göçmenleri getiren gemilerle geldiği düşünülmektedir. Ayrıca doğu sahili şehirlerinde ise 1775 yılında ilk defa rapor edilmiştir. Bunlar Norveç sıçanları (kahverengi) türünden olmasına rağmen bir süre sonra gemilerle gelen (siyah) türü de New York şehrinde görülmeye başlamıştır. Fakat bu iki tür birbiri ile geçinememiş ve geçen bu süre içinde kahverengi İsveç sıçanları, gösterdikleri saldırgan tavırlarla siyah sıçanlara saldırarak ve hatta onları öldürerek 2014 yılına gelindiğinde New York şehrinin hakimi olmuşlardır.

Bugün New York şehrinde en çok görülen tür Norveç (kahverengi) sıçanıdır. Uzun yıllar boyunca New York’ta bu hayvanların nüfusu ile ilgili bir sürü rakamlar söylenmiştir. 2014’de yapılan bilimsel bir araştırma sonucuna göre ise bilim adamları bunların nüfusunun, New York’ta yaşayan insan nüfusunun yaklaşık ¼’ü oranında, yani 2 milyondan fazla olduğunu tespit etmişlerdir. Bu sayıyı 25 milyona kadar çıkaran olmuşsa da bu rakam gerçekçi gözükmemektedir. ABD’nin diğer şehirlerine göre bu hayvanların New York’ta bu rakamlara ulaşmasının sebepleri arasında bu bölgenin iklimi, insanların yoğun ve kalabalık şekilde yaşamaları, yaşanan binaların durumu, halk sağlığı, altyapı yetersizliği, kişisel ve çevre temizliğindeki eksiklikler başta gelmektedir.

Yukarıda bahsettiğimiz gibi bu hayvanların hemen hemen tamamı kahverengi, Norveç sıçanıdır. Erkeklerinin ortalama ağırlığı 450 – 900 gram (1-2 pound), dişilerinin ortalama ağırlığı ise 250 gram (8,8 oz) dır. Yetişkin bir sıçan 2,5 santimetre (1 inch) genişlikten rahatlıkla geçebilecek ve 1,2 metre (4 feet) yatay ve yaklaşık 1 metre (3 feet) yüksek atlayış yapabilecek vücut yapısında yaratılmıştır. Bu özellikler onlara farklı bir güç kazandırmaktadır.

New York’lu bu hayvanlar yumuşak toprak içinde küçük uzun dehlizler kazarak yuva yapmayı ve saklanmayı severler. İlginç olan ise genelde 30 ila 50 arasında oluşan kabileler şeklinde ve yiyecek kaynaklarına 30 ila 120 metre uzaklıkta yaşamayı severler ve tüm hayatları 200 metre çapında bir çevre içinde geçer. Dişileri ortalama 2-3 aylıkken eşleşmeye başlar, her iki ayda bir yeniden doğum yapabilir ve her doğumda 12 tane yavruya kadar doğurabilirler. Ortalama ömürleri bir yıldır. Genelde gün ışığında görünmek istemezler. Bu yüzden gece veya karanlık yerlerde, metro tünelleri ve yer altında yaşamayı severler. Günde ortalama 10 saat uyurlar. Günde 28 gram (1 ounce) yemek ve suya gerek duyarlar. Bu yüzden insanlara yakın yaşama gereği ve zorunluluğu duyarlar. Yine bu sebepten dolayı geceleyin çöp torbalarının atılma saatinde çıkıp yiyecek aradıkları için yiyecek kaynaklarından uzak durmak istemezler. Yiyecek arama esnasında hep aynı güzergah üzerinde yaşayıp hareket ederler.

Bu hayvanlarla ilgili duyduğumuz haberlerin başında; evsiz, sokakta yaşayan insanlara saldırdığı, morgdaki cesetleri yediği, küçük çocuk ve bebeklere saldırıp onları ısırıp yemeye çalıştığı, hatta park etmiş arabaların kablolarını kemirdiği gibi haberler gelmektedir. Bu konudaki şikayetler sadece bugüne ait değildir. New York Times’ın yazdığına göre, 1860 yılında bir sıçanın küçük bir çocuğun yanağını ve ayağını yemesi sonucu çocuk hayatını kaybetmiştir.

Bu hayvanların yol açtığı sağlık problemleri yukarıda saydığımız şikayetlerle de sınırlı değildir. 2015 yılında Columbia Üniversitesi ve Cornell Üniversitesi’nin ortak yaptığı bir çalışmada New York sıçanlarının pire, bit ve akar (mites) taşıdıkları ve bunların veba, tifus, humma gibi ölümcül hastalıklara sebep olabilen bakteri ve virüslerle birlikte insanlarda gıda zehirlenmesi ve cilt hastalıkları oluşturabilecek Salmonella ve E.Coli bakterileri de taşıdığı gösterilmiştir. Son yapılan diğer bir çalışmada ise daha önce tespit edilmemiş sapoviruses, cardioviruses, kobuviruses, parechoviruses, rotaviruses ve hepaciviruses varlığı gösterilmiştir. Bu virüslerin oluşturabileceği hastalıklar henüz görülmemiştir ama yine de bu konuda bu hayvanlar yüksek risk taşımaktadırlar. Oluşturdukları diğer ciddi halk sağlığı problemleri ise, bu hayvanların yoğun bulunduğu/yaşadığı ortamlarda tüyleri, tükürüğü, idrar ve kakasının neden olduğu alerjik reaksiyonlar ve astım başta olmak üzere alerjik hastalıklardır.

Şimdi “New York Belediyesi ve ilgili birimleri bu konuda ne gibi çalışmalar yapıyor?” diye sorabilirsiniz. New York Belediyesi yetkilileri bu hayvanlarla baş edemeyeceklerini ve bunları tamamen yok edemeyeceklerini/yenemeyeceklerini çok uzun süre önce kabul ve itiraf etmişlerdir. Aklınıza gelebilecek tüm yöntemlerin çoğu onları bitirmede, nüfusunu kontrol etmede başarısız kalmıştır. Çünkü, bu hayvanlar yaşadıkları çevrede yeni olan şeyleri ve yeni kokuları şüpheyle karşılarlar ve yeni olan şeylerden hoşlanmazlar. Bu yüzden tuzak ve zehirli yiyeceklerden uzak dururlar. Bunları yemesi ve tuzağın içine girmesi için aç olması, yiyecek bulamaması lazımdır. Tahmin edilebileceği gibi New York’ta da yiyecek bulamama gibi bir problem olamaz. Bunun en güzel örneğini COVID-19 salgını sırasında görüyoruz. Lokantalar kapalı oldugu için aç kalarak sokaklarda yiyecek arayıp, birbiriyle yiyecek kavgası yapmaktadırlar. Şu anda çözüm için yapılmak istenen şey, sadece nüfus sayısını kontrol altında tutmaktır. Bunun için doğum kontrol yöntemleri uygulanmaya çalışılmaktadır. Umuyoruz ki beklenilen sonuç hasıl olur.

Hakan Özdener

Kaynaklar:

Wikipedia
American Society for Microbiology
Popular Science
RSS Online Library
Centers for Disease Control and Prevention

Yorum Bırakın / Leave a Comment

Go to Top